Pages

29 Şubat 2012 Çarşamba

İFSAK ile yeni bir başlangıç :)

Fotograf çekmeyi oldum olası seven ben, dün akşam bu konu ile ilgili yeni bir başlangıç yaptım ve
çook yakın bir arkadaşım ile birlikte İFSAK'ın düzenlediği "Temel Fotograf Semineri"ne başladım :)
Artık çektiğim fotograflar daha güzel, daha anlamlı ve daha dolu olacak diye umuyorum. Umuyorum çünkü biliyorum ki bu iş sadece teknik öğrenmekle veya doğru makineyi almakla bitmiyor. Çekilen kareye kişisel yorum katmadan, farklı bir bakış açısı yaratmadan, yapılan iş tam olmuyor, bir şeyler eksik, birşeyler yüzeysel kalıyor. Bu yüzden "umuyorum" diyorum, bakalım benden neler çıkacak, hep birlikte göreceğiz :))


Şimdilik yeni başlangıç heyecanımı ve bir de iphoneumla çektiğim şu fotografımı paylaşmak istedim sizlerle :)





Dediğim gibi bu fotografı İphone ile çektim çünkü henüz şöyle güzel bir fotograf makinem yok, önümüzdeki günlerde bir tane bana uygun güzel bir şey edineceğim fakat şu anda doğru olanın hangisi olduğunu da bilmiyorum. Bu konuda da önerileriniz olursa çok sevinirim :))



Heyecan, keyif ve eğlence dolu bir başlangıç yaptım. Umarım devamı da böyle keyifli olur :))

24 Şubat 2012 Cuma

Fresh Mint Tea



Amsterdam'da Rembrandtplein'de bir cafede gördüm ilk kez bu renkli mi renkli içeceği :)
En favori içeceğim olmasa da nane çayı içmişimdir. İçerim ve severim ama benim içtiğim çayın içinde böyle uzun uzun taze naneler yoktur hiç.
Daha bir uslupludur benim içtiklerim ve bu, sanki nasıl anlatsam sanki daha bir cüretkar :)
Neden böyle bir tanımlama yapıyorum bilmiyorum ama bende uyandırdığı his, tam da bu :))))

Uzun uzun sapı ve yapraklarıyla, bütün aromasını o sıcak suya öyle bir bırakıyor ki 
İçerken içim ferahladı, resmen bütün nane içime yayıldı ve içim açıldı :))

Evde henüz denemedim ama ilk fırsatta deneyeceğim.
Bence siz de mutlaka ama mutlaka deneyin, çok seveceğinizden eminim ;))



23 Şubat 2012 Perşembe

Küçük Mucizeler Dükkanı

Hani bazen her şey ters gitmeye başladığında, hiçbir şeye inancımız kalmaz ya ve sanki hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak, hiçbir şey düzelmeyecek sanırız ya,
işte o an aslında hayatın bizim için ne gibi sürprizler hazırladığı, hayatımızda hangi mucizelerin yer alacağı hiç aklımıza gelmez...Oysa ki hayat, bize, bizim bilmediğimiz ne güzellikler getirecektir kimbilir :)




Debbie Macomber tarafından kaleme alınan bu kitap, tam da bu olay üzerine yazılmış, çok sıcak bir kitap.
Hiçbir ortak noktaları bulunmayan 4 kadının, farklı amaçlar uğruna başladıkları örgü örme paydasında buluşmaları ve hayatın onlar için hazırladığı küçük mucizelere tanık oluyoruz.

Bir kere, okuması gerçekten kolay bir kitap, dili akıcı ve konusu itibarı ile sizi yormadan kolayca okuyabileceğiniz kitaplardan biri. Özellikle uçak veya herhangi bir ulaşım aracında, size güzel vakit geçirtebilecek türde.

Siz okurken nasıl bir his uyanacak içinizde bilmiyorum. Belki de "bu kadar da herşey rayına oturmaz, roman işte" diye de düşünebilirsiniz ama ben okurken bana geçen duygu, sıcaklık oldu. Sevdim kitabı :)

Okuyanlar vardır aranızda, belki sevenler kadar sevmeyenler de vardır.
Farklı yorumların olacağını düşünüyorum. Eğer siz de kitabı okuyanlardan biri iseniz, yorumlarınızı benimle paylaşırsanız sevinirim :)



22 Şubat 2012 Çarşamba

Pembe, Gönlüm Sende :))

Eğer bir elbisenin, bir ayakkabının, çantanın, nevresim takımının, yiyeceğin veya kurabiyenin içinde pembe renk varsa, benim gönlüm ona kayıyor :) Aslında yeni yeni büyümeye başladığımda pembe renkten elimden geldiğince uzak durmaya çalıştım. Çünkü o zamanlar pembenin sadece küçük kız çocukları için olduğunu düşünürdüm ve eğer pembe birşey giyersem büyüdüğümü ispatlayamayacağımı sanırdım. Ne çocuklukmuş :) Şimdi neredeyse yolun yarısına yaklaşmışken bile pembe giyinmekten çekinmiyorum :) Pembe çanta, pembe oje, pembe far demek ben demek, seviyorum ne yapayım :)) Eh bir de esmerim ya, yakıştığını da düşünüyorum ki o konuya hiç girmeyeyim :PPP

Neyse şaka bir yana, şimdi sizi güzel mi güzel tonları ile pembe görsellerle baş başa bırakıyorum ;))























Kaynaklar için tık , tık , tık ,


20 Şubat 2012 Pazartesi

Işıl Işıl Salonlar 3

Bu salonlar sanırım hepimizin hayali :) Tabii belki de bu hayali daha önceden gerçekleştirip, şimdi de bu salonların keyfinizi çıkartanlar vardır aramızda ama en azından ben, şimdilik, böyle salonların sadece hayalini kuruyorum diyebilirim :)

Hayalini kurmak demek istemek demek, istemek demek gerçekleştirmenin yarısı demek...:)
Eh gerçekleştirmenin yarısı demek, neredeyse gerçekleştirdim demek :))
Yani bu da demek oluyor ki, böyle güzel ve ferah salon hayalimi yarı yarıya gerçekleştirdim ve doğru yoldayım, o halde istemeye devam, demek ki böyle bir salona sahip olmama az kaldı  :))

Şaka bir yana, bugün pazartesi, malum sendromlu gün...
Güzel görsellerle gününüzü güzelleştirmek istedim, umarım bir nebze de olsa içinizi ferahlatabilmişimdir...
Eğer öyleyse ne mutlu bana :))

Herkese mutlu haftalar :))



















kaynak...

15 Şubat 2012 Çarşamba

Gamze Akbaş İçin 1 Tüp Kan

Beni ayıplayanlarınız olacaktır eminim, ben de utanıyorum böyle bir olayı atladığım için ama
ben Gamze Akbaş ismini ilk olarak cumartesi akşamı Okan Bayülgen'in programında duydum.
Duydum ve duyurmak istedim...

Gamze losemi hastalığına yakalanmış genç bir anne. Tek umut, ilik nakli.
Ancak tahmin edeceğiniz gibi ilik nakli ülkemizde çok yaygın değil maalesef. Bu yüzden gruplar kurulmuş, bloglar yazılmış. Tek amaç, bu olayı daha fazla kişiye duyurup, Gamze'ye uygun iliği bulmak.
Ben de, belki benim gibi bu olayı duymayanlarınız vardır diye düşünerek yazdım bu postumu.

Daha detaylı bilgi için BURAYA tıklayabilirsiniz.

Ve Gamze için oluşturulan blog da BURADA ... Bu blogda nasıl yardım edebiliriz, yardım etmek isteyenler neler yapmalılar, herşey detaylı bir biçimde anlatılmış.



(fotograf BU SİTEDEN alıntıdır)


Umarım bir an evvel, güzel haberler gelir de herkes rahat bir nefes alır, herkesin yüzü güler...
Hadi bakalım, neden olmasın değil mi? :)  Bütün dualarımız Gamze ile...

14 Şubat 2012 Salı

Sevgiliye ;)




YAŞANACAK DAHA DA GÜZEL GÜNLERE GÖZ KIRPARKEN,
HER GÜN DAHA DA "BİZ" OLARAK BÜYÜYORUZ :)
İYİ Kİ "BİZ" OLMAYI SEÇTİK :))

HER GÜNÜMÜZ BÖYLE ÖZEL, HER GÜNÜMÜZ BÖYLE GÜZEL,
BÖYLE KEYİFLİ GEÇSİN :))

ASF ;))

13 Şubat 2012 Pazartesi

Kalpli Kurabiyeler :)

Son zamanlarda her yerde kalp motifleri görür oldum. Mağazalarda kalpli kıyafetlerden tutun da, kalpli çikolatalar, kalpli pastalar, kalpli kolyeler..her şey kalp şeklinde. Tabii yaklaşan 14 Şubat'ın bunda etkisi büyük. Daha önce de değinmiştim;seveni var sevmeyeni var ama aşağıdaki görsellere baktıktan sonra bu kalpli kurabiyeleri kim sevmez, kim istemez ki? :)
Hatta belki 14 Şubat için öneri arayan marifetli bloggerlarımızdan bazıları, aşağıdaki kurabiyelerden yapıp sonra da bizimle paylaşırlar... Olmaz mı? :))



























Fotograflar buradan...


10 Şubat 2012 Cuma

14 Şubat Temalı Cupcakeler :)

Sevsek de sevmesek de şubat ayı demek çoğu kişi için 14 şubat demek. Seveni de sevmeyeni de çok.
Bu postum 14 şubatı sevenler için :) Çünkü bu postum 14 şubatta sevgililerine sürpriz yapmak isteyen birçok kişi için alternatif cupcake süslemeleri ile dolu :)
Eğer siz de sevgilinize güzel bir sürpriz yapmak istiyor fakat ne yapacağınıza karar veremiyorsanız, belki aşağıdaki görseller işinize yarayabilir :)


Benim favorim 3. ve 4. cupcake :)
Peki ya sizinki?



























Hepinize en az bu cupcakeler kadar tatlı bir haftasonu diliyorum :))


Görseller  buradan...





8 Şubat 2012 Çarşamba

Kekemelik Nedir?

Biliyorsunuz blogumda zaman zaman "Konuklarım" etiketi altında merak edilen konuların uzmanlarıyla yaptığım röprtajları(:P) yayınlıyorum. Son zamanlarda sizlerden gelen maillerin çoğunda "kekemelik" ile ilgili sorular olunca, daha önce konuk ettiğim konunun uzmanı Serkan Bengisu ile bir kez daha görüşmeye karar verdim çünkü ilk konuk olduğunda konumuz ağırlıklı olarak yutma bozukluğu ile ilgiliydi.
Bugün ise konumuz; Kekemelik...

Selin Ergecer: Kekemelik nedir Serkan?


Serkan Bengisu: Kekemelik bir akış kusurudur. Konuşmanın akışının herhangi bir nedene bağlı olarak kesintiye uğramasıdır. Akışı bozan bu davranışlara kekemelik semptomları denir. Bu semptomlar hecelerin ya da kelimelerin tekrarları, kelimeye başlarken yaşanan zorlanma(blok), seslerin uzatılması gibi şekillerde gözükebilir. Kekemelik şiddeti arttığında, vucüt hareketleri ile ilgili sempomlar da bu duruma eşlik edebilir.


S.E.: Ne şekilde vücut hareketlerinden bahsediyorsun?

S.B: Kekemelik oranı yükseldiği zaman, kişiler bilinç dışı olarak kekemelikle baş etmek için, bazı davranışlar gösterirler. Göz kırpmak, başı sağa sola sallamak, yumruk sıkmak, ayağını yere vurmak gibi farklı davranışlar geliştirebilirler.


S.E: Peki Serkan, kekemelik ne zaman ortaya çıkar? Veya herkesin duyduğu şu hikaye gerçek midir; "aslında hiçbir şeyi yoktu, bir gün çok büyük bir korku yaşadı ve böyle oldu" bu cümle gerçeği ne kadar yansıtıyor?

S.B: Kekemelik gelişimsel bir konuşma problemidir ve çocukluk yaşlarında ortaya çıkar. En çok 2-6 yaş arası bir dönemde kendini gösterir.
Kekemeliğin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Kekemelikle ilgili kuramların hepsinin doğruluk payı olmakla beraber, hiçbiri kekemeliğin nedenini tam olarak açıklayamamaktadır. Bu nedenle kekemeliğin nedeninin sadece bir korku öyküsü ile ilişkilendirilmesi doğru değildir. Eğer böyle olsaydı, her korku yaşayan kişinin kekelemesi ya da kekeleyen herkesin öyküsünde bir korku hikayesi olması gerekirdi. Bu bilgi toplumca doğru bilinen ama aslında yanlış olan bir bilgidir.


S.E: O zaman korkunca kekelemeye başladı denilen çoğu kişinin kekelemesinin nedeninin altında yatan başka şeyler var. Bak bunu öğrendiğimiz iyi oldu.
Peki benim merak ettiğim başka bir konu daha var. O da; bazen çevremizde konuşurken kekeleyen fakat şarkı söylerken kekelemeyen, akışta hiç bozukluk olmadan şarkıyı tamamlayan kişiler görüyoruz. Bu nasıl oluyor?

S.B: Bu olabiliyor çünkü şarkının bir melodisi, bir ritmi var. Melodi ve ritm varken takılmak söz konusu olmuyor. Bu nedenle de şarkı söylerken hiçbir kekeme takılmaz. Ancak konuşmanın ritmi ve melodisi daha farklı. Bu nedenle tedavilerde de konuşmaya bir farklı ritm kazandırmak ve böylelikle akıcılığı sağlamak mümkün olabilmektedir.


S.E: Çocukluk çağında hiçbir kekemelik belirtisi yaşamayan biri, ileriki yaşlarda kekeme olabilir mi?

S.B: Bu durum gelişimsel kekemelikten farklı bir durumdur ve buna "edinilmiş kekemelik" adı verilir. Bu daha ziyade beyni etkileyen bir kaza ya da beyne hasar verecek bir olay veya hastalık sonrasında oluşabilen bir durumdur. Bunu genel olarak toplumda görülen kekemelik olgusundan ayırmak gerekir. Çok nadir de olsa edinilmiş kekemelik, görülebilen bir durumdur.


S.E: Peki, kekemelik toplumda ne kadar yaygın? Yani görülme sıklığı nedir?

S.B: Kekemelik aslında herkesin konuşma gelişiminde yaşadığı bir evredir. Tüm insanlar konuşmayı öğrendikleri dönemde kekemlik semptomlarına benzer akıcısızlık semptomları gösterirler. Biz buna "normal akıcısızlık evresi" deriz. Ancak bazı çocuklarda bu evre daha şiddetli ve daha uzun olmakta, aileleri endişeye sevk etmekte ve bir uzmandan yardım alacak kadar şiddetli olmaktadır. İşte böyle cocukların oranı %4'tür. Ancak bu durum bu şekilde devam etmez. Ve bu çocukların %75-80'i zaman içerisinde bu problemi aşar ve akıcı konuşmaya başlar. Fakat geriye kalan %25'lik dilim yani 4 çocuktan 1'i bu problemi ilerleyen yaşlarda da sürdürür.O nedenle bu problemin toplumda görülme sıklığı %1 olarak söylenebilir.


S.E: Peki kekemelik cinsiyete göre farklılık gösterebilir mi?

S.B: Evet gösterebilir. Erkeklerde kızların en az 3 mislidir. Yaş büyüdükçe bu oran erkeklerin aleyhine artar. (yani yetişkinlerde 5 erkeğe 1 kadın) çünkü kızlar daha spontan bir iyileşme gösterirler.


S.E: İyileşme demişken, kekemeliğin tedavisi ile ilgili sana soracağım ve senin de anlatmak isteyeceğin birçok şey olduğuna eminim. Ancak bu konuyu bir dahaki posta saklayarak, şimdilik sana, bloguma katıldığın ve sorularımı cevapladığın için teşekkür etmek istiyorum :)

S.B: Ne demek memnuniyetle cevapladım ve kekemeliğin tedavisi ile iglili sorularını da zevkle cevaplayacağımdan emin olabilirsin.
 
 
 


Eminim ki kekemeliğin ne olduğu kadar kekemeliğin nasıl tedavi edildiği de ilginizi çekiyordur. Bir dahaki postumda Serkan ile "Kekemeliğin Tedavisi"ni konusacağım...



6 Şubat 2012 Pazartesi

Yaza Merhaba Atıştırmalıkları ;)

Her ne kadar bu kış sert geçiyor olsa da, geçtiğimiz hafta yağan kar hayatımızı zorlaştırsa da, son 2 gündür güneş bize yüzünü gösterdi. Her ne kadar her zaman kışı seven biri olsam da ne yalan söyliyeyim kışın ortasında bize gülümseyen bu güneş benim bile hoşuma gitti :)
Güneşi gören bendeniz de hemen bahar planları yapmaya başladım bile...
Hayalimde ne mi var? :)
Çok büyük olmasa da, büyükçe bir teras veya bahçe...Sevdiğim arkadaşlarım ve çeşitli atıştırmalıklar ile zenginleştirilmiş bir büfe ile yaza hoşgeldin partisi :)
Ne dersiniz hoş olmaz mı? Belki bu yaz yaparız ne dersiniz?
Kabul ediyorum, henüz bunun için 3-4 ay daha olsa da, aşağıdaki görseller parti iştahınızı kabartmıyor mu? :) Şimdi sizi bu tatlı görsellerle baş başa bırakarak, herkese güzel bir hafta diliyorum ;)























Görseller buradan ve buradan...



3 Şubat 2012 Cuma

Saç örgüsünün 3 teli

Rosa Rosarum 'un kim olduğunu bilmiyorum, geçenlerde arkadaşımın facebook sayfasında bunu gördüm, okudum ve sizlerle paylaşmak istedim... O kadar güzel yazmış ki Rosa, ellerine sağlık...

Rosa Rosarium'dan alıntıdır;

"Dönüp dönüp bıkmadan "siz hayvanlar için çabalıyorsunuz ama insanlar zor durumda, önce onlara yardım edin" diyen türcülere cevaben: İnsanın derdini anlatabilme yeteneği vardır.
Devlet kurumları ve insan toplumu, insan için az da olsa bir şeyler yapar.
Hayvanlar, insanlardan çok daha şanssızdırlar ve özellikle yerleşim alanlarında hayata 1-0 geriden başlarlar. Yol kenarında araba çarpmış bir insan görülse, kaç kişi durup yardım eder? Peki yol kenarında araba çarpmış bir hayvan görülse kaç kişi durup yardım eder?
Bir insanı kar altında boynundan zincirlenip donmaya mahkum etsem, kaç kişi buna tepki gösterir? Peki bir hayvanı kar altında boynundan zincirlenip donmaya mahkum etsem kaç kişi buna tepki gösterir? Görüldüğü gibi zaten toplumda da, yasalar önünde de önce insandır, hep öyledir.
Oysa yaşam bir bütündür. Çevre, hayvan ve insan eşit derecede önemlidir, çünkü biri olmadan diğerleri yaşayamaz. Yaşam, tıpkı bir saç örgüsü gibi birbirine bağlı bu üç kol sayesinde vardır...
Bu saç örgüsünün insan dalını seçenler, önce insanlar için bir şey yapmalıdırlar. Çabalamalıdırlar. Soğuktaki insanlar için yardım toplamalı, deprem gibi felaketlerin ardından gidip bilfiil çalışmalı, kan vermeli, çocuk okutmalıdırlar.
Bu saç örgüsünün çevre dalını seçenler, çevrenin sağlıklı bir bütün olabilmesi için, gerekirse politik kararlara karşı çıkmak pahasına çabalamalıdırlar.
Ve bu saç örgüsünün hayvan dalını seçenler de en az insan kadar acı çekebilen ve çok insandan daha masum olan hayvanlar için çabalamalıdırlar.
Saç örgüsünün üç dalı da güçlü olduğu zaman yaşam sürer. "Önce şu, önce bu" diye sıra kapmaya çalışmak, olsa olsa "gözüm daha önemli, kulağım daha önemli" gibi saçma bir kıyaslama olur; çünkü tüm organlarımıza bizim nasıl ihtiyacımız varsa, dünyanın da her yaşam biçimine ihtiyacı vardır."





Herkes okumalı hatta okutmalı... Daha başka nasıl anlatılabilir ki?

Herkese iyi haftasonları...

2 Şubat 2012 Perşembe

Parça Çikolatalı Muzlu Kolay Pasta

Son zamanlarda, blog postlarımı cok rahat yayınlayamaz oldum. Neden bilmiyorum hastanede bilgisayarımdan blogum açılmıyor. Bir gece önceden yazayım, ertesi gün telefonumdan yayınlayayım diyorum fakat onda da kaydetmeme rağmen, ertesi gün baktığımda postumun içi boş gözüküyor. Dolayısı ile ben bunu halledene dek sanırım birkaç gün aralıklarla gireceğim postlarımı...
Neyse, bu konu bir yana bugün paylaşmak istediğim; parça çikolatalı muzlu kolay pasta :)



Bu pastayı kolay bir pasta olması nedeni ile çoğu kişi bilir aslında...Fakat kimisi krema kullanır, kimi vanilyalı puding kullanır, kimi de muhallebi ile yapar pastasını...

Ben, muzlu puding ile yaptım ve çok güzel oldu. Bu yüzden paylaşmak istedim. Belki bu şekilde denemeyenler, bir de bu şekilde denerler ;)

Öncelikle muzlu pudingi pişiriyoruz. O sırada hazır kek tabanına muzları güzelce diziyoruz. Üstüne parça çikolata serpiyoruz bolca (ki bence işin püf noktası bu parça çikolatalar zira muza çikolata çok yakışıyor bence:) Üzerine pudingi iyice yayıp diğer kekle üzerini kapatıyoruz ve kalan pudingle üzerini iyice kapatıyoruz. Servis anında muzları dilimliyor(muzları önceden koyarsanız,servis anında muzlar kararacaktır,o yüzden servis anında eklenmesi daha uygun)  üzerini parça çikolatalarla süslüyor ve afiyetle yiyoruz ... Afiyet olsun :))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...