Pages

30 Temmuz 2010 Cuma

TUNA ARMAN BU YOLDA YALNIZ DEĞİL...HAYVAN TECAVÜZLERİNE,İŞKENCELERİNE DUR DEMELİYİZ!!!

Herkese günaydınnnn :)

Bugün aslında başka bir konu paylaşacaktım sizlerle...Yine hayvanları ilgilendiren,
yine bizleri ilgilendiren...
Ama dün Tuna Arman'ın protestosunu görünce, daha fazla kişiye duyurabilme amacıyla bugün asıl yazmak istediğim konuyu erteleyip, sizlerle bunu paylaşmak istedim...

Biliyorsunuz veya biliyor musunuz ki hayvanlara yapılan işkenceler, tecavüzler, eziyetler, bizim ceza kanunumuzda "kabahatler" kısmına giriyor yani eşyaya yapılan suçlarla hayvana yapılan suçlar eşit ceza alıyor...

Bir cana, canlı bir hayvana yapılan eziyetin, bir eşya ile aynı kefeye konması tahammül edilebilir birşey değil...

Üstelik konu sadece bununla da sınırlı değil maalesef...
Bu bir vicdan meselesi...
Bugün bu vicdansızlığı bir hayvana yapabilen bir zihniyet, aynısını yarın bir çocuğa ve insana yapacaktır...
Çünkü onda bu potansiyel var... Bunu herkesin bilmesi,böyle görmesi lazım...
Bakış açımız değişmeli...

"Aman canım hayvana yapmış ne olur ki, zaten bu bir çeşit ihtiyaç tatmini" diye görülmemeli bu olay...
Bu bir suç...

İşte tam bu noktada Tuna Arman diyor ki, bu insanlar bir şekilde ceza almalı...
Yaptıkları cezasız kalmamalı.

15 Ağustosta, Taksimde Galatasaray Lisesi önünde bir oturma eylemi başlatacak sanatçı ve bu hergün 3 saat sürecek.
4 Ekime kadar....
4 Ekimde toplanan imzalarla bu ceza kanununun değişmesi istenecek...

Bu yolda biz de birşeyler yapmalıyız...
Bu insanlarla aynı otobüse binmek, aynı yerde yan yana omuz omuza çalışmak ve yaşamak istemiyorsak,
en azından elimizden geleni yapmalıyız!!!

Videoyu sizinle paylaşmak istiyorum;

http://www.facebook.com/video/video.php?v=1164136240500


Hepimiz hayvanları seviyoruz,
Peki onlar için ne yapıyoruz????


29 Temmuz 2010 Perşembe

DÖNDÜMMM SONUNDAAA :))))

Çook uzun bir tatilden sonra tekrar buradayım :))

Bu hem güzel bir duygu, hem değil...Tatil bitti diye üzülüyorum ama tekrar alıştığım düzene,sizlere kavuştuğum için de mutluyum :) Gerçi benim tatilim aşağıda gördüğünüz gibi bir tatil değildi,böyle bol deniz,kum ve güneş yoktu, bir şehri doya doya gezmek vardı ama olsun, bu fotoğraf o kadar hoşuma gitti ki, tatil planları yapanlarınız için belki ilham kaynağı olabilir diyerek paylaşmak istedim ;)

Bugün benim için geçiş günü olsun...
Yazılarınızı okuyacağım doya doya :)

Yarın oralarda gördüğüm ve etkisinde kaldığım, keşke burada da olabilse dediğim bir olayı paylaşacağım sizlerle...Ve tabii ki bu konu, tahmin de edeceğiniz gibi, hayvancıklarla ilgili  :)))

O halde yarın görüşmek üzere diyorumm ve yazılarınıza geçiyorum ;))


9 Temmuz 2010 Cuma

AMERİKA YOLCUSU & CUPCAKE

Dünkü postumda yer alan DOĞUMGÜNÜ KURABİYELERİNDEN de anladığınız üzere,
dün benim için çok özel olan bir kişinin doğumgünüydü :)

Bu yüzden kurabiyeler bana yetmedi ve bir de cupcake yapmak istedim ona :)
Ben ortaya çıkan sonuçtan çok memnunum, bakalım siz de beğenecek misiniz?

Bu arada yarın sabah tatile çıkıyorum, 2-3 hafta kadar buralarda olmayacağım...
Döndüğümde sizlerle anılarımı ve önerilerimi paylaşacağım...
Yalnız sizden tek bir ricam var; geçen sene tatilde hastaydım, antibiyotikle geçirdim bütün tatili :(
Bu sabah da hafif bir boğaz ağrısıyla uyandım ve yine aynı şey olsun istemiyorum...
Bana pozitif enerji gönderir misiniz :) Hepimizin enerjisiyle hastalanmayacağıma eminim ;)

3 hafta sonra görüşmek üzere diyorum ve sizi cupcake'lerimle baş başa bırakıyorum :))



8 Temmuz 2010 Perşembe

DOĞUMGÜNÜ KURABİYELERİ :))

Bu sıralar kurabiye yapımına ağırlık verdiğimin farkındayım...
Ama çok seviyorum napiyim :)
Eh durum bu olunca da
kendimi durdurmaya hiç niyetim yok :))

Bu arada bu kurabiyeleri annemin özel durumundan dolayı katı yağ ve yumurtasız yaptım :)

İşte dün gece özel bir doğumgünü için yaptığım özel kurabiyelerim :)












7 Temmuz 2010 Çarşamba

SARI BEYAZ KURABİYELER :))

Benden size bir tavsiye, eğer eşiniz, sevgiliniz, erkek arkadaşınız, kocanız veya babanız
maç izlemeye karar verdiyse eğer, sakın ona bulaşmayın, ilgisini çekmeye kalmayın,
sizinle ilgilenmesini beklemek gibi bir hataya düşmeyin :)

Mesela ben...Dün eve bir geldim, bir baktım ki, sevgilim ve erkek kardeşi salonda yayılmış maç seyretme moduna girmişler (hadi bütün suçu onlara atmayayım, benim dışarıda planım erken bitti:P)
e ne yapmalı ne yapmalı...Gidip içeride TV izlesem sıkılırım, salonda zaten başka birşey yapmaya imkan yok,
dedim o halde mutfağa gireyim, hem vakit geçer, hem de belki fırından gelen mis gibi sıcacık kurabiye kokularıyla erkeklerin dikkatini çekebilirim :)

Gerçekten de öyle oldu :) Arada kafalarını uzatıp bu kokular fırından mı geliyor diye sorarken bile tek gözleri ekrandaki maçtaydı...AMA olsun :) maç esnasında dikkati çekebildimm mi çektimmmmm, gerisi hikaye :))

İşte maç izlemeye alternatif renkli kurabiyelerim :)






6 Temmuz 2010 Salı

BİR KİTAP: SYBIL... DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU - ÇOĞUL KİŞİLİK

Seneler önce bir kitap okumuştum ve beni çok etkilemişti.
Kalınca bir kitap olmasına rağmen bir solukta da okuyup bitirmiştim. Etkisinden tam olarak kurtulamadığımdan herhalde, zaman zaman da aklıma gelir; konuyla ilgili bir film izlediğimde veya
aynı konuda başka bir kitap okuduğumda "ne güzeldi Sybil" diye hatırlarım...

Bu sabah yine böyle bir vesileyle bu kitabı hatırlayınca sizinle paylaşmak istedim...
Hem belki ilginizi çeker ve okumak istersiniz kimbilir :)

Sybil, kitabımızın baş karakteri.
Sürekli psikiyatristiyle görüşmeler yapıyor çünkü Sybil'in 17 karakteri var kendi içinde...
Evet anlayacağınız Sybil'de "çoğul kişilik bozukluğu" var.

Nedir Çoğul Kişilik Bozukluğu?

Çoğunlukla travmatik bir olay bu bozukluğun başlamasına neden olur.
Örneğin; çocukluk dönemi fiziksel veya cinsel istismar gibi.
Çoğul kişilik bozukluğu olan kişiler iki veya daha fazla farklı kişiliğe sahiptir ve her birinin tutum ve davranışları dominant kişilik tarafından belirlenir. Kişi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda da yaptiklarindan habersizdir.

Evet Sybil'in konusu da bu...
17 farklı kişiliği olan Sybil'in, psikiyatristiyle görüşmeleri, içinde saklanan her bir kişinin ne zaman ortaya çıktığı, birbirleriyle olan ilişkileri, kitabı bir solukta okumanıza neden olacak kadar başarılı...

Dediğim gibi ben çok beğenmiştim, bakalım siz beğenecek misiniz?


5 Temmuz 2010 Pazartesi

ADADAKİ KEDİCİK; NOKTA :)

Haftasonu adaya gittik...
Bu haftasonu, nedenini bilmediğim bir şekilde, bana çok iyi geldi...

Acaba dedim kendi kendime, nedeni, etrafta dolaşan bir sürü yavru kedicik olabilir mi :))

Evet adada bir sürü yavru kedicik gördük, ama bir tanesi vardı ki...
O kadar küçük, o kadar tatlı, o kadar inanılmazdı ki...
Adını "NOKTA" koydumm, çünkü nokta kadardı :))

Hemen resmini çekip sizinle paylaşmak istedim :)

Neyse ki yanında annesi vardı, herşey kontrol atında yani ;)

Şu gözlere bakar mısınız, insan bunu hap diye yutmaz mı :))


2 Temmuz 2010 Cuma

KONUŞMA TERAPİSTİ KİMDİR? KONUŞMA TERAPİSİ NEDİR?

Daha önce DAĞHAN ile başladığım röportajlara bugün de yine bizim hastanede "Konuşma Terapisti" olarak çalışan Serkan Bengisu ile devam ediyorum...

Serkan ile hastanede neler yaptığına, hastane dışında nerelerde çalıştığına ve merkezinde hangi hedef kitle ile çalıştığına dair görüştük...
Bizim için çok keyifli geçti, umarım siz de okurken keyif alırsınız :)



Selin Ergeçer: Merhaba Serkan, hastanede nöroloji ekibi ile çalışıyorsun. Bu serviste ne iş yaptığını öğrenebilir miyim?
Serkan Bengisu: Benim mesleğim bildiğin üzere dil ve konuşma terapistliği...
Hastanede nöroloji bölümüne bağlı olan inme departmanında hastaların dil değerlendirmelerini yapıyorum ve
bozulan yutma fonksiyonlarının yerine getirilmesi için çalışıyorum.

SE: O halde 2 farklı iş mi yapmış oluyorsun yoksa bunlar birbirine bağlı işler mi?
SB: Aslında 2 iş yapıyorum denemez. Dil ve konuşma terapistliği geniş kapsamlı bir meslek dalıdır.
Hastaların gelişimsel veya edinilmiş konuşma problemleriyle,
seslerine yönelik bozukluklarla ve bunlarla birlikte yutma fonksiyonları ile uğraşan bir meslek dalıdır.
O nedenle hastanede yaptığım her 2 iş de yaptığım işin bir parçası olarak düşünülebilir.

SE: O halde tek tek ele alalım, böylesi okuyucular için daha açık olacak sanıyorum...
Peki, nedir konuşma bozukluğu?
SB: Konuşma bozukluğu, konuşma dilinin normal seyrinden farklılaşması olarak tanımalanabilir.
Bunlar; organik ya da fonksiyonel nedenlere bağlı olarak harflerin söylenememesi ya da yanlış söylenmesi,
dil gelişiminin normal seyrinden farklı gelişmesi ya da gecikmesi, kekemelik, herhangi bir kaza ya da
inme neticiseinde var olan konuşmanın yitirilmesi olarak tanımlanabilir.

SE: Diyelim ki inme geçiren biri var ve konuşması bozuldu. Nasıl bir tedavi yöntemi izliyorsun?
SB: Tüm problemlerde öncelikle problemi daha iyi anlamak, sorunu daha iyi analiz etmek ve tedavi programını oluşturabilmek için bir değerlendirme ve test uygulanır. Tam bir değerlendirme yapılır. Bu değerlendirmede çeşitli test bataryaları uygulanır. Çıkan profile göre, eksik olan alanlarla ilgili çalışma programları hazırlanıp hastalarla bireysel seanslar şeklinde bu egzersizler çalışılır.

SE: O halde seanslarınız eğitime dayalı seanslar oluyor öyle mi?
SB: Evet,genel anlamda bütün yaptığımız seanslar, temel olarak eğitim esaslıdır.

SE: Peki bu eğitimler herkeste aynı sonucu veriyor mu?
SB: Hayır tabii ki. Problemin türü, organik ya da fonksiyonel oluşu, oluş nedeni, hastanın yaşı, bireysel özellikleri (ailesinin eğitim düzeyi, hangi uyaranlara maruz kaldığı) vb. bunlara göre sonuçlar değişmekte...

SE: O halde tedavi süreci de hastadan hastaya değişiyordur...Peki ortalama bir süre verebiliyor musun hastaya?
SB: Bu en sevdiğim soru genel anlamda (gülüyor)...Bu soruyu her gün 20 kere filan cevaplıyorumdur.
Böyle bir süre veremiyoruz maalesef. Çünkü her bireyin problemi birbirinden farklı, her bireyin öğrenme becerileri birbirinden farklı,o nedenle süreyi önceden kestirmek çok mümkün olmuyor.

SE: Kimlerle çalışıyorsun?Yani yaş için bir alt veya üst sınır var mı?
SB: Hayır yok. Hem çocuklarla hem de yetişkinlerle çalışıyoruz. Bir yaş sınırı ve sınırlaması yok.

SE: Peki Serkan, hastanede bir de yutma bozukluklukları ile ilgili çalıştığını söylemiştin. Nedir yutma bozukluğu?
SB: Yutma bozukluğu herhangi bir hastalığa bağlı olarak, hastanın yutmasında yaşadığı güçlük olarak tarif edilebilir. Hastaların yutma güçlüğü yaşıyor olması, yetersiz beslenmeye veya ölüme bile neden olabilir.
O nedenle hastanın yutma performansını değerlendirmek için çeşitli görüntüleme yöntemleri ile
hastaların yutmaları değerlendirilir. Sağlıklı olarak yutup yutmadığına karar verilir. Hastanın yutma performansına göre ağızdan besin alıp alamayacağı, alacaksa ne tarz besinleri alabileceği, hangi kıvamlarda besin alabileceği belirlenir.

SE: Peki kıvamlar dedin... Bu kıvamlar konusunu biraz anlatabilir misin?
SB: Kıvamlardan kast edilen şudur; 3 temel kıvamdan bahsedilebilir. Bunlar yumuşak, sıvı ve katı kıvamlardır. Hastalar bazen bazı kıvamları tolere ederbilirlerken bazılarını tolere edemezler...
Tolere edememekten kast edilen yutma sırasında yiyeceğin, soluk borusuna kaçıyor olması ki biz buna aspirasyon diyoruz veya yutma aşamasında gerekli kıvamın yutma için hazırlanamaması olarak düşünülebilir.

SE: Diyelim ki bir hasta geldi ve yutamadığını tespit ettin. Sonraki aşamalar nedir?
SB: Eğer hasta hiçbir kıvamı yutamıyorsa, bu hastanın alternatif yöntemlerle beslenmesine yani bir beslenme tübü veya damar yolu ile beslenmesine, ağızdan besin almamasına karar verilir. Eğer belirli kıvamları yutuyor, belirli kıvamları yutamıyorsa, hastanın hangi kıvamla ve ne koşullarda ağızdan besin alacağına,
karar verilir. Ve problem yaşayan tüm hastalara yutma terapisi uygulanarak, hastanın besin alma potansiyeli artırılmaya çalışılır.

SE: Yutma terapisi dedin. Nedir bu biraz daha açıklayabilir misin?
SB: Yutma terapisi temel olarak 2 başlıktan oluşur. Bunlar doğrudan ve dolaylı teknikler olarak 2'ye ayrılır.
Dolaylı teknikler; diyetin ayarlanması, yutma ile ilişkili yapıların güçlendirilmesine yönelik egzersizlerdir
ve yutma sırasında yiyeceğin daha güvenli yollarla yutulmasını sağlayan pozisyonlama tekniklerdir.
Doğrudan tekniklerde ise yine hastanın daha güvenli bir şekilde yiyeceği yutmasını sağlamaya yönelik egzersizler ve elektrik stümilasyonu gibi tekniklerle hastaya yardımcı olunmaya çalışılır.

SE: Serkan eminim,çoğu okur bu anlattıklarından çok faydalanacaktır. Peki biraz da seni yakından tanıyalım; bildiğim kadarı ile hastaneden çıktıktan sonra kendi merkezinde hasta görmeye devam ediyorsun.Bu konuyla ilgili bize biraz bilgi verir misin?
SB: Hastaneden sonra, eşimle birlikte kurduğumuz LİNGUA Dil Konuşma ve Eğitim Merkezinde çalışmalarıma devam ediyorum.Merkezimizde konuşma ile ilgili problem yaşayan çocuk ve yetişkinlerle çalışıyoruz. Merkeze gelen hasta grubu bazen çeşitli harfleri söyleyemeyen ya da yanlış söyleyen çocuklar,kekemelik problemi yaşayanlar, sesi ile ilgili problem yaşayan ses kullanıcıları,
sonradan gelişen bir konuşma problemine sahip olan yetişkinler,konuşması geciken ya da hiç konuşamayan kişilerden oluşmakta. Bunun yanı sıra merkezimizde otizm, yaygın gelişimsel bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,öğrenme güçlüğü, okul olgunluğu ve okul başarısızlığı gibi konularla ilgili çalışmalar da yürütülmektedir.

SE: Sana ulaşmaya çalışan kişiler seni nereden bulabilirler?
SB: Bana ulaşmak için hem LİNGUA'yi hem de http://www.konusmaterapistim.com/ sitesini ziyaret edebilirler...

SE: Anlaşılan otizm veya bahsettiğin diğer konularla ilgili bir de eşinle görüşme yapmamız gerek :)
Peki Serkan, belki aramızda bu yazıyı okuyup, meslek olarak seçmek isteyen kişiler vardır.
Onlar için ne önerirsin? Daha doğrusu ne okumaları,nasıl bir yol izlemeleri gerek?
SB: Gerek ülkemizde, gerekse yurt dışında bu mesleği yapabilmek için yüksek lisans seviyesinde eğitim almak gerekli.Ülkemizde bu konuda eğitim veren tek program;Anadolu Üniv. bünyesinde "Dil ve konuşma terpistliği" yüksek lisans programıdır.Burada eğitim gördükten sonra, kişiler bu mesleği icra edebilirler.

SE: Peki serkan nedir bu mesleğin avantaj ve dezavantajları?
SB: Avantajları; ülkemizde çok ender bulunan az sayıda uzmanın olduğu, gelişime açık olan bir meslek.
Bu mesleğe sahip kişiler çok farklı ve fazla iş olanaklarına sahip olabiliyorlar.
Dezavantajı ise henüz gelişmekte olan bir meslek olduğu için oturmuş bir meslek yasasının olmaması
ve bununla ilgili bir denetim sisteminin henüz mevcut olmayışıdır.

SE: Serkan çok keyifli bir sohbetti benim için, ben çok keyif aldım...Hastalarından vakit ayırıp, sorularımı cevapladığın için çok teşekkür ederim :)
SB: Rica ederim Selinciğim, benim için de çok keyifli bir sohbetti. Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana...






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...