Pages

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Sahte Gelin



Film, tipik bir yazlık film tadında. Başrollerde Kelly MacDonald, David Tennant ve Alice Eve var.
Eğlenceli, yer yer "aman canım sonu da bu kadar mı belli olur" diye izlediğim bir film. Galiba şu aralar, sonunu şıp diye tahmin ettiğim, her ne olursa olsun sonu mutlu sonla bitecek olan kitap veya filmlerden çok haz etmiyorum. Şöyle bir his geçiyor içimden "hah, şimdi bu da bununla evlenir, tam olur" derken gerçekten de nasıl oluyorsa birden zıt kararkterler birbirlerine aşık oluyorlar evleniyorlar, falan filan...

Evet filmin konusu aşağı yukarı böyle. Ünlü bir aktris, evlenmek için gözlerden uzak bir yer seçer fakat paparazziler orada da peşlerini bırakmayınca, çift kurtulmak için sahte bir gelin bulup, sahte bir düğün organize eder. Ve olaylar daha da karmaşık bir hal alır.

Dediğim gibi sanki sonu baştan belli olan filmlerden ama vakit geçirmek için ideal. İzleyin, kafaniz değişsin ;) Bu arada film, IMDB'den 5.7 almış, bilginize ;)

26 Temmuz 2012 Perşembe

Massachusetts Institute of Technology

Dünyaca ünlü bu üniversiteyi bilmeyen yoktur değil mi? Geçenlerde Amerika fotograflarıma bakarken buldum bunları ve paylaşmak istedim sizlerle. Evet Boston'da bulunan üniversiteden bahsediyorum; Massachusetts Institute of Technology.




MIT, özellikle bilim, mühendislik ve ekonomi konularındaki başarılarıyla tanınan bir teknik üniversite. Hatta teknoloji ve mühendislik konularında dünyanın en iyi teknik üniversitesi olarak tanınmaktaymış. Hal böyle olunca, MIT'nin öğretim ve araştırma üyeleri, öğrenci ve mezunları arasında Nobel Ödülü kazananların sayısının 72'ye ulaşmış olması ve bu ödüllerin 15'inin son beş yıl içinde kazanılmış olması tesadüf değil ;)







Öğrenci İşleri;





Öğrencilerin çalışabileceği bir laboratuar;



1900 yılında aynı şehirde bulunan dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi'yle birleşmesi düşünülmüş fakat bu öneri MIT mezunlarından gördüğü tepki üzerine gerçekleşmemiş.

İşte MIT böyle bir üniversite. Şahsen ben çok etkilendim. Koridorlarında gezince, öğrenci panolarındaki notları ve öğrencileri görünce bir de tüm bunlara o koca koca laboratuarlar eklenince etkilenmemek mümkün mü?
Herhalde benim gibi etkilenenlerin sayısı çok olsa gerek ki aşağıdaki görselde göreceğiniz gibi "kampüs tur" düzenlemişler. İnsanlar gelip gezsin diye...
Daha ne diyelim ;))
Eğer yolunuz bu taraflara düşerse, bu üniversiteyi gezmeden, havasını solumadan sakın geri dönmeyin, benden söylemesi :))


25 Temmuz 2012 Çarşamba

Bir Yumak Mutluluk

Bu kitabın ilkini yani Küçük Mucizeler Dükkanı'nı geçenlerde okumuştum. Bir Yumak Mutluluk da aslında hemen gözüme çarpmıştı ama neden bilmiyorum bu kitabın karakterinin maceralarına biraz ara vermek geçti içimden ve kitabı hemen almama rağmen, bir süre rafında bekledi. Taa ki gönlümün eşref saati gelinceye kadar :)




Kitap ilkinin tadında. Aslında mucizelere inanmak istediğiniz bir dönem varsa, tam da o dönem okunacak bir kitap çünkü yine kitabın baş kahramanı Lydia ve 3 farklı kadın portresi anlatılmış. Yine bu dükkanda kesişiyorlar ve herşey zincirleme şekilde gelişiyor.

Bu kitapla ilgili okurken hissettiğim bir şey oldu, paylaşmak istiyorum; kitabın sonunun iyi biteceği o kadar açık ki, "sonunda ne olacak acaba"dan ziyade, "sonu nasıl iyi olacak" acaba diye düşünürken buldum kendimi. Bu anlamda heyecansız bir kitap. Tam da "herşeyin iyi olacağına" inanmak istediğiniz bir dönem varsa, o dönemde okunacak bir kitap. Bir de tam yazlık ve havuz, deniz kenarı kitabı. Kolay okumalık bir çıtır çerez ;))


18 Temmuz 2012 Çarşamba

NYC'de bir hamburgerci; SHAKE SHACK

Shake Shack'i NYC'e gitmeden önce bir yerde okumuştum. Hamburgerinin lezzeti anlata anlata bitirilemiyordu yazıda. E benim gibi boğazına düşkün biri bunu okur da durur mu? Hemen okuyup bir kenara not etmiştim :)

Shake Shack, bir hamburgerci. Öyle bir hamburgerci ki sürekli kapısında sıra var. Hangi şubesine giderseniz gidin, uzun bir sıra sizi karşılıyor. Aşağıdaki görselde merdivenin üzerindeki sıraya dikkat ;)




Uzun sıraya giriyorsunuz. Neyse ki sıra çabuk ilerliyor. Sıra size geldiğinde siparişinizi alıp size bir alet veriyorlar. Yemeğiniz hazır olunca alet titriyor ve gidip siparişinizi alıyorsunuz.




Biz de tüm bu proseslerden geçtik ve sonunda yiyeceğimize kavuştuk :)




Lezzeti nasıl derseniz?  Biz, öncesinde öyle çok okuduk ve beklentimizi öyle yükselttik ki, biraz hayal kırıklığı yaşadık.  Kötü mü? Hiç değil. Ama sıradan... Yani öyle özel, akılda kalıcak, bağımlılık yaratacak bir lezzetmiş gibi gelmedi bize.
Yine de burger seven biri iseniz, Shake Shack aklınızda olsun, belki sizin damak tadınıza daha çok hitap eder ;)

Bu arada Shake Shack belki lezzet olarak değil ama duruş olarak kalbimi öyle bir fethetti ki, yeri bende apayrı. Neden mi? Menüsünde köpekler için ayrı bir bölüm ve ayrı yiyecekler var da ondan :)) Düşünsenize bizim burada bir restaurantın menüsünde köpekler için ayrı bir bölüm olduğunu :) Hayali bile ne kadar uzak değil mi?




Shake Shack, sadece bunun için bile sevilir :)

İşte bu da adresleri;

1) 154 East 86th Street
New York, NY

2) 215 Murray Street
New York, NY

3) 23rd St.
Manhattan, NY

16 Temmuz 2012 Pazartesi

EATALY - NYC

NY'da gidip sevdiğimiz yerlerden biri de Eataly'di.




Eataly, büyük bir market aslında. İçinde çeşit çeşit soslardan, çeşit çeşit makarnalara kadar aradığınız herşeyi bulabileceğiniz türde bir market hem de. Klasik marketlerden farkı, bu reyonların arasında bir de yemek yiyebileceğiniz restaurantların olması. Balık, İtalyan çeşit çeşit yemek yerlerinden biz, İtalyan Restaurantı tercih ettik. Mekanın spresyalitesi ravioli ve 4 peynirli pizzanın lezzeti hala damağımızda :)







Eğer NYC'e bir gezi planlıyorsanız, Eataly, bir öğle yemeği için bence çok iyi bir alternatif.

Ve bu da adresi; 200 5th AVENUE, New York, NY 10010
Girişler, 5th Avenue and 23rd Street'in üzerinde...

Aklınızda bulunsun :)

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Siyah Pirinç Pilavı



Görüntüsü bizim alışık olduğumuz pilavdan ne kadar farklı değil mi? Dokusu da öyle. Ağızda bıraktığı tat da öyle. Hepsi farklı. Alışık olduğumuz pilav niyetine yerseniz yüzünüzü ekşitebilirsiniz. Ama eğer yeniliklere açık biriyseniz, mutfakta sınır tanımam diyorsanız, bütün gösterişi ve besleyiciliği ile buyrun bakalım; siyah pirinç pilavı :)


Bu pirincin bir diğer adının da "Yasak Pirinç" olduğunu hiç duymuş muydunuz? Neden yasak pirinç? Çünkü eskiden, besin değerinin yüksekliği nedeniyle sadece Çin hükümdarları için üretiliyormuş da ondan yani sıradan halkın bunu yemesi yasakmış, o yüzden yasak pirinç... :)


Gelelim siyah pirinç pilavının nasıl yapıldığına...
Öncelikle bu pirinci 1-1,5 saat kadar ılık suda bekletmek gerekiyor.
Daha sonra sıvı yağ konulan tencerede (ben her yemekte sıvı yağ kullanıyorum,isteyen bu aşamada sıvı yağ yerine tereyağı ekleyebilir) 1 bardak pirinci iyice kavuruyoruz.
Daha sonra 1 bardak pirince 3 bardak su ekliyoruz. Tuz vs ekledikten sonra pişirmeye bırakıyoruz.

PS: bu pilav alışık olduğumuz pilav gibi hemen pişmiyor. Uzunca bir süre suyunu çekmiyor. Geç pişiyor. Ben pişirme aşamasında sevgilinin de "ne bu nasıl yiyeceğiz" sızlanmaları eşliğinde biraz panik olup "olmadı herhalde,çöpe dökeceğiz" diye düşünsem de sonuç mükemmel oldu. Sızlanan sevgili de tabağında bir pirinç tanesi bile bırakmadıysa, demek ki siyah pirinç pilavı lezzetli bir şey, gönül rahatlığıyla deneyebilirsiniz ;))

Bu arada siyah pirinç her yerde var mı bilmiyorum. Ben macrocenter'dan aldım...

Ben çok sevdim, misafire veya değişik bir yemek aradığınızda kendinize yapılabilecek iyi bir alternatif, aklınızda bulunsun ;)

6 Temmuz 2012 Cuma

Max Brenner Chocolate

Max Brenner, 1996 yılında Max Fichtman ve Oded Brenner tarafından kurulmuş bir çikolata dükkanı zinciri. İlk kurulduğunda sadece el yapımı çikolatalar satan küçük bir dükkanken, 1999 yılı itibarı ile dükkan sayıları artmaya başlamış. Şu anda New York, Las Vegas, Filedelfiya ve Boston'da şubeleri bulunan Max Brenner çikolata konusunda gerçekten çok başarılı :)
Max Brenner'dan içeri adım attığınız anda sizi muhteşem bir çikolata kokusu karşılıyor :) Buram buram çikolata kokusu sizi sarhoş etmeye başlamışken, sergilenen çeşit çeşit çikolatalar da sizi alıp bambaşka diyarlara götürüyor :))
Bakalım aşağıdaki görsellere bakarken, çikolatanın, kakaounun o muhteşem kokusu burnunuza gelecek mi? ;))
























Max Brenner'ı bir de kendi gözlerimle göreyim derseniz, tık tık...

4 Temmuz 2012 Çarşamba

HER ŞEYİN EN İYİSİ ;)

"Herkes yaşadığı şeylerin sadece kendi başına geldiğini düşünür, başkalarının da aynı sorunları yaşıyor olabileceği, aynı şeyleri hayal edebileceği kimsenin aklına gelmez". Evet tam da böyle söylüyordu kitabın baş kahramanı Caroline...




Bu kitabı aslında ilk başta kapağı dikkatimi çektiği için aldım. Daha sonra okudukça beni içine çekti ve bir solukta 3 günde okuyup bitirdim. Rona Jaffe tarafından kaleme alınan kitap, 1952 New York'unda geçiyor. Kızların henüz bağımsızlıkalrını tam olarak ilan etmedikleri günlerde, farklı kesimlerden farklı profillerde kızların aynı iş yerinde hayatlarının kesişmesi ve her birinin var olma mücadelesi anlatılıyor kitapta.
Kitabı okurken "gerçekten de" dedim kendi kendime, "nasıl da herkes aynı şeyleri yaşıyor, aynı şeyleri bekliyor."
Kitap o kadar yankı uyandırmış ki 1959'da aynı isimle bir de filmini çekmişler; The Best Of Everything... Şimdi deli gibi o filmi arıyorum. Tek endişem; hayalimde yarattığım karakterlerin filmde bambaşka şekilde karşıma çıkacak olmaları. Farklı yüzleri kesin yadırgayacağım ama yine de izlemek istiyorum :)

Kitap, eğlenceli, kolay okunur bir kitap. Hele bir de kızsal sorunlar yaşıyorsanız, kendinizden de birçok şey bulabileeğiniz bir kitap. Aklınızda olsun ;)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...