Pages

27 Mart 2013 Çarşamba

Popüler Psikiyatri Dergisindeki 2. Yazım




Bu seferki makalem inme geçiren kişinin, hastalığı sonrasında yaşadığı duygusal durumuyla ilgili.  Her felçli hastanın hissettiği kederlilik depresyon mudur? Tabii ki hayır. Böylesine ciddi bir hastalık geçiren kişi, çeşitli psikolojik evrelerden geçer. Bunları iyi bilmek gerekir...
Devamı Popüler Psikiyatri Dergisinin son sayısında... Keyifli okumalar...

12 Mart 2013 Salı

Selin'den Kahvaltı Mekanları ;)


Haftaiçi çalışanlar bilir, haftasonu ailemizle, sevgilimizle, dostlarımızla kısacası sevdiklerimize uzun uzun kahvaltı etmenin tadı bir başkadır. Haftaiçi sırf öğün atlasın diye atıştırılan birkaç lokmanın acısı haftasonu sofralarıyla çıkartılır. Hal böyle olunca her hafta değişik mekanlarda kahvaltı etmek sevgiliyle haftasonu keyfimiz halini aldı. Ben de bu postumda kahvaltıyı ayrı tutanların fakat mekan sıkıntısı çekenlerin keyif alacağı bir post yapmaya çalıştım. İşte görsellerle İstanbul'da kahvaltı mekanları :))

İlk görselimiz Hisarda bulunan Nar Cafe... Sofrada gördükleriniz Yiğit'in Tabağı ve Demet İzmirde tabağı, tabii menemeni de unutmamak lazım :) Yanlış hatırlamıyorsam, menüdeki isimler, kafenin sahiplerinin çocuklarının isimleri :) Farklı konseptlerde tabaklarla sofranızı çeşitlendirmeniz mümkün...Nar, rezervasyon almıyor, gittiğinizde biraz beklemeniz ve çok uzamadan bir masa bulmanız mümkün...



Bu sofra, Kuruçeşme'de bulunan Mia Mensa Restaurant'a ait... Deniz kenarında, muhteşem bir manzara eşliğinde kahvaltınızı ederken bir yandan da denizin keyfini çıkartabilirsiniz. Çeşitleri arasında zeytinli açmalar, simit ve pancake olan Mia Mensa, şarküteri açısından çok zayıf...
Benim bu sofradaki favorim ise somon füme rulolar oldu ;)



Bu görsel Astoria alışveriş merkezinde bulunan Coco Clementine'e ait... Açık büfe şeklinde servis edilen kahvaltıda su böreğinden, sucuk ızgaraya, menemenden minik pancakelere kadar herşey düşünülmüş. Çayı her seferinde bizim gidip dolduruyor olmamız ve orada bir çay kuyruğunun olması bu mekanın önemli dezavantajlarından olsa da, yakınlarındaysanız denenebilir...



İşte benim favorilerimden; Big Chef's Tarabya... Brunch şeklinde sunulan kahvaltı 14:30'da bitiyor. Rezervasyon yaptırıp gittiğinizde deniz kenarı bir masa bulmanız mümkün ve eğer deniz kenarındaysanız, kahvaltınızın keyfi ikiye katlanacaktır... Rezervasyonsuz gittiğinde masa için mutlaka en az 15 dakika beklersiniz. Bir pazar mutlaka rezervasyon yaptırıp gidin bence ;) Bu arada Pazar günü 14:30a kadar brunch dışında herhangi bir ürün servis edilmiyor, aklınızda olsun...



Bu görsel ise Ortaköy'de bulunan Radisson Blu Bosphorus oteline ait. Kahvaltılıkların çoğunluğunu fotografta gördüğünüz şekerlemeler ve lokumlar oluşturuyor desem abartmış sayılmam herhalde. Peynir ve şarküteri kısmı zayıf olan otelde, kahvaltı mekanının deniz kenarında olması, kahvaltının avantajı. Sıcak ürünlerin dökme tencerelerde servis edilmesi hayli ilginç...Ağır olan kapakları yerinden oynatmak benim gibi bel fıtığı olan biri için hiç kolay olmadı :)



Araya kattığım bu görsel bizim aile kahvaltısına ait. İki ailenin bir pazar buluşup evde kahvaltı etmesi demek, işte böyle uzun bir masa demek :)





Ev kahvaltısı demişken baharda balkonda yapılan bu kahvaltının keyfi de benim için bir başka :) Kuş cıvıltıları eşliğinde hem de uzun uzuuun sohbetle edilen bu kahvaltının benim için özel olması çok şaşırtıcı olmasa gerek ;))




Ve son görsel Akatlarda bulunan Tribeca Cafeye ait. Eğer bagel seviyorsanız, mutlaka denemenizi öneririm. Gerçi tadı, benim için New York'da bulunan Tal Bagels'da yediğim bagelin yerini tutmasa da, bagel hasretini giderecek türden :)




Umarım her haftasonunuz keyifli, uzun sofralarda, uzun sohbetler eşliğinde yaptığınız leziz kahvaltılarla geçer ve yine umarım postum, mekan seçimi konusunda size fikir verir...
Kahvaltı esnasında kulağımı çınlatırsanız bana yeter, ben postumun doğru yere ulaştığınız anlarım :))

11 Mart 2013 Pazartesi

Küçük Mutfaklar, Büyük Çözümler

Mutfaklar... Belki de evimin en sevdiğim kısmıdır. Her ne kadar mutfağım çok geniş, çok ferah olmasa da, oturup bir kahve veya çay içilecek bir masa barındıramasa da, mutfağımın gri kırmızı halini çok seviyorum :) Orada vakit geçirmekten de çok hoşlanıyorum. Peki sizin mutfağınız nasıldır? Büyük ve ferah mı? Küçük ama sevimli mi?
Mutfağımız her nasılsa, küçük alanlara büyük çözümler getirmek de elimizde. Boş alanları daha verimli kullanarak, küçük mutfaklara geniş çözümler üretebiliriz. Mesela tezgah altına sepetler veya boş bir duvara raflar yerleştirerek, atıl alanları işlevsel hale getirmek de yapılabilecek akıllıca çözümlerden. Gelin bakalım bu pazartesi gününde aşağıdaki görseller bize biraz ilham versin :)











marthastewart

4 Mart 2013 Pazartesi

Sevgilinin Elinden; Thai Noodle ;)

Yemek yapmayı çok severim, yemeyi de severim hele hele sevgilinin yaptığı yemeği hiçbir şeye değişmem :) Evet, sevgili sık sık mutfağa girmez, o yüzden sevgilinin mutfakta yaptığı her yemek, benim için bir başka lezzetli :) Geçenlerde 14 şubat şakalaşmasıyla başlayan olay, sevgilinin bize mutfakta noodle yapmasıyla sonuçlandı...




Gelelim bu lezzetli noodle'ın tarifine, vallahi zar zor aldım bu gizli tarifi sevgiliden ;)

Öncelikle malzemeler;
- noodle
- 300 gr bonfile (jülyen kesilmiş)
- 1 lime
- 2 havuç
- 2 kabak
- 1/3 kutu hindistancevizi sütü
- 100 gr tuzsuz fıstık
- soya sosu

Noodle haşlanırken, diğer yanda kabak ve havucu parmak parmak doğrarız. Fıstıkları küçük küçük parçalarız. Bir yandan da lime'ın kabuğunu rendeleriz.
Wok tavaya biraz sıvıyağ koyarız ve sonra eti de ekleyip biraz çeviririz. Et renk değiştirmeye başladığında sırasıyla soya sosu, lime kabuğu, hindistancevizi sütü, lime suyu, tuzsuz fıstık, kabak ve havuçları ekleriz ve iyice soteleriz. Et piştiğinde noodle'ı bu karışıma ekler ve wok tavada iyice ısınana kadar karıştırırız.

İşte hepsi bu :) 

Bu arada sevgiliye bu tarifi işyerinden bir arkadaşı vermiş...Her ne kadar kendisini tanımasam da bu tarifi veren Kadir'e çok teşekkür ederim :))


2 Mart 2013 Cumartesi

Lokma

Okul yılları bitip de iş dünyasına girene kadar sabahları kahvaltı etmeden evden çıkar, ilk öğünümü öğlen yerdim. İşin komik tarafı o zamanlar kahvaltıyı sevmediğimi düşünürdüm hatta daha da öte kahvaltılığı sevmediğimi düşünürdüm. Sonra işe giriş filan derken, sevgiliyle pazarları kahvaltıya gidelimle, arkadaşlarla haftasonu kahvaltı edelimle başlayan bu süreç, benim tam bir kahvaltı canavarı olup çıkmamla sonuçlandı :) Artık kahvaltıya bayılıyorum, en sevdiğim öğün kahvaltı olup çıktı. Çaya bile bayılmazken kahvaltı sofrasında  çayı arar, çayı sever oldum... 
Peki benim için kahvaltı masası nasıl olmalı? Bir kere kahvaltı masamda çeşit bol olmalı, illaki domates salatalık ve üzerlerinde hafifçe gezdirilmiş zeytinyağı olmalı. Zeytin, peynir çeşitleri bol, yumurta mutlaka menemen ya da omlet olmalı. Reçel, tereyağ, bal çok sevmem bunlar olmasa da olur ama hele bir de o kahvaltı sofrasında börek varsaaa, ah o masada börek varsa değmeyin keyfime, o sofradan 2 saatten önce kalkmam :) 
Böyle bir kahvaltı sofrası olsaydı nasıl olurdu? :) Eğer mükemmel olurdu diyor ve böyle bir yer arıyorsanız, Lokma, Rumeli Hisarında ve tam da anlattığım biçimde.  Menüdeki kahvaltılıklarda yok yok. Kahvaltı tabağı şeklinde değil de Serpme kahvaltı şeklinde. Börek çeşitlerinden, yumurta çeşitlerine, katmerden, mıhlamaya hatta sucuk şişden mozarellalı domatese kadar seçenekler o kadar çok ki, sipariş verirken kendinize hakim olmanız çok zor:) Anlayacağınız kahvaltı sofranızı kendi hayal gücünüze, damak zevkinize göre siz donatıyorsunuz :)) 
Lokma, rezervasyon almıyor dolayısı ile haftasonları biraz bekliyorsunuz ama emin olun buna değiyor. Bundan böyle Lokma benim açık ara en sevdiğim kahvaltı mekanım oldu bile :)




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...