Pages

30 Haziran 2010 Çarşamba

CUPCAKE :) HEM YAPTIM, HEM SÜSLEDİM :))

Dünkü yazımda cupcake kursuna gideceğimden ve ne kadar mutlu olduğumdan bahsetmiştim.
Evet gerçekten de tam tahmin ettiğim gibi geçti, çok güzel şeyler ortaya çıkardım, çok eğlendim,
ve sanırım benimle birlikte orada olan diğer 6 kişi de çok eğlendi :)

Efendim, gittiğim yerin adı COCCOLAT
Buraya pasta tasarım okulu da diyebiliriz... İçeri girdiğim anda gözüme ilk çarpan şey, harika cupcake ve kurabiyeler yapmak için gerekli olan ekipman köşesi oldu. O kadar güzel şeyler vardı ki; renk renk şeker hamurları, onlara şekil vermek için gerekli olan kalıplar, mini merdaneler, kurabiye kalıpları ve insanın ağzını sulandıran pasta fotoğraflarıyla dolu binbir kitap...

Kursun başlama saatinde,arka tarafta kocaman 3 mutfak masasının olduğu mutfağa geçtik...
Herkesin ayrı fırını ve ekipmanları vardı. Malzemeler de hazırdı...
Önce 2 çeşit cupcake yaptık birlikte :) Ne kadar eğlendiğimizi tahmin edersiniz herhalde :)
Sonra cupcakelerin üzerini süslemeye geldi sıra..
Benim aslında en çok merak ettiğim ve öğrenmek istediğim kısım buydu...
Ortaya inanılmaz görüntüler çıktı :)
Bir kısmını sadece şeker hamuru ile süsledik, bazılarını royal icing ile kapladıktan sonra üzerine şeker hamurundan motifler koyduk, bazılarını ise sadece royal icing ile süsledik ve bıraktık...

Benim en çok beğendiğim yatakta uyuyan bebek oldu :)) Sanırım hiçbir zaman yemeye kıyamayacağım :))

İşte dün gece benim elimden çıkan supcakeler :))))))



















29 Haziran 2010 Salı

CUPCAKE KURSU HEYECANI :)

Mutfakta vakit geçirmeyi çok seviyorum :)
Ne kadar yorgun olursam olayım, yiyeceklerle uğraşmayı, birbirlerine katmayı, ortaya yeni şeyler çıkartmayı ve tabii ki en sonunda herkes tarafından beğenilen tatlı veya tuzlu şeyler yaratabilmeyi çok seviyorum :)

Siz de öyle misiniz bilmiyorum; ben marketlerde en çok tatlıları,kurabiye ve kekleri süsleyebileceğimiz malzemelerin orada vakit geçiriyorum,orada vakit geçirmeyi seviyorum :)
Süsleme malzemelerini sürekli yedekliyorum,aklımdan sürekli "şunu şununla karıştırayım, bunu şununla süsliyim" gibi düşünceler geçiyor :)

Veeeee bugünnn cupcake kursuna gidiyorum :))))))))))

4 saatlik bir kurs bu ve 3 çeşit cupcake yapmayı, ardından da süslemesini öğreneceğim :)
Çok heyecanlıyım ve acayip mutluyum :)

Detaylarını ve resimlerini yarın paylaşacağım sizinle...

Selin "MUTLU" ;)



28 Haziran 2010 Pazartesi

ACCESSORIZE


Son zamanlarda Accesorize'a uğradınız mı?
Ben cumartesi günü uğradım ve rengarenk ürünler arasında seçim yapmakta çok zorlandım...
Ben çok seviyorum cıvıl cıvıl renklerini, renklerin geçişlerini ve modelleri...

Aşağıdaki resimler ve renkler sizin de içinizi ferahlatmıyor mu?
Özellikle güneşten uzak kaldığımız bu haziran ayında, biraz içimiz açılsın :)
Ve güzel bir hafta geçirelim hep birlikte :)


























fashiontrendsetter.com

25 Haziran 2010 Cuma

YEŞİL ZEYTİNLİ MAKARNA


Dün akşam ne pişirsem ne pişirsem diye evde dolanıyordum,
Dolabı açtım bi baktım doğranmış bir kavanoz dolusu yeşil zeytinim var,
E Barilla makarnam zaten her daim var, dedim o halde bu akşam güzel bir makarna akşamı olsun :)

Sonuçtan o kadar memnun kaldık ki sizlerle de paylaşmak istedim...
Bu arada biz sevgilimle makarnayı, dışarda servis edilen şekilde, koca tabaklarda alıp yemeyi seviyoruz, yanda da gördüğünüz gibi koca servis tabaklarında yedik yine (tabii bunu yapacağımız günlerde gündüz yediklerimize dikkat etmemiz gerek,yoksa...yoksasını düşünemiyorum) :))

Malzemeler:
Makarna (ben Barilla Bavette kullandım yani yassı spagetti),
Yeşil zeytin,
Sıvı yağ,
Domates püresi (salça da kullanabilirsiniz fakat ben kesinlikle domates püresi tercih ediyorum,lezzeti bir başka oluyor,salçadan çok farklı...Sadece domates de rendeleyebilirsiniz ama o zaman da rengi beyaza dönük oluyor,ondan da pek hoşlanmıyorum o yüzden domates püresi benim için ideal,denemenizi tavsiye ederim)

Makarnayi hasliyoruz ama hamur kıvamına gelmeden sudan çıkartıp süzüyoruz...
Diğer yanda yağı, domates püresini, tuzu ve yeşil zeytini pişiriyoruz, makarnayı üzerine ekliyoruz ve
iyice karıştırıyoruz...Derince bir kaba alıyoruz, üzerine parmesan peynir (yoksa kaşar peynir de olur) ekliyoruz (ben dün peynirin üzerine de zeytinli karışımdan koydum,gözüme daha güzel gözüktü bu şekilde)

Ve işte servise hazır :)
Afiyet olsun ve herkese iyi haftasonları ;)



24 Haziran 2010 Perşembe

YSL - Yves Saint Laurent 2010

YSL, 2010 yazı için süper ürünler hazırlamış bizlere :)
"Metallics", "Bright Red", "Leopard" ve "Navy" olarak da gruplanmış bu ürünler...
Bana sorarsanız ilk alacağım; Metallics ve Bright Red, olurdu herhalde :))





































fashiontrendsetter.com

23 Haziran 2010 Çarşamba

TATTOO - DÖVMEM :)

Dövme sevenlerden misiniz yoksa gereksiz bulanlardan mı?
Ben oldum olasi çok sever ve estetik bulurum, tabii estetik olanlarını ;)
Benim dövmede tercihim feminen detayları olan motiflerden yana...

İlk dövme deneyimim 2003 yılında oldu,
Gittim ve yaptırdım... Tabii gittim ve yaptırdım deyişime bakmayın, seçmek hiç de kolay olmadı...
Tabii acemi olduğum için önceden seçmeyi de düşünemedim...Sevgilimle oraya giderken aklımda sadece spiralli değişik bir "S" harfi istediğim vardı... Gittik ve sağolsun ilk dövmemi yapan kişi;Ahmet, 3 saat boyunca bizimle uğraştı ve sonunda şu anda sağ omzumda taşıdığım spiralli "S" harfime kavuştum :))

Bu doygunluk ancak 7 sene sürebildi (aslında yazarken fark ettim ki az buz da geçmemiş yani bayaa bi zaman durabilmişim demek 2.yi yaptırana kadar;)

Evet anladığınız gibi 2. dövmemi de geçen aylarda yaptırdım. Bu sefer daha bilinçli ve ne istediğimi bilerek yola çıktım.. Evet istediğim bir yoncaydı, yeşil, çok tatlı ve bence bana şans getireceğine inandığım bir yonca :)

Ahmet, artık İstanbul'da yaşamadığı için, ismini çok duyduğum ve bu konuda kendisine çok güvendiğim Ruhsel'i tercih ettim ve ne kadar doğru bir karar olduğunu gördüm...

Ruhsel'e elimde modelle gittim...Sağolsun, o kadar mantıklı sorularla yönlendirmeye çalıştı ki beni,
yani eğer gerçekten emin değilseniz veya kafanız karışıksa, Ruhsel'den dövme yaptırmadan çıkabilirsiniz, ama ben çok emin olduğum ve hatta biraz da inatçı olduğum için,toplamda 1 saat sonra, bileğimde dövmemle çıktım oradan :)

İşte bana şans getireceğine inandığım 2. yonca dövmem, biz artık hep birlikteyiz onunla,
Ve şimdi bile diyorum ki; iyi ki yapmışım, her ikisini de :))







Bu resim çekildiğinde, dövme çok yeni olduğu için krem sürmüştüm, üzerindeki beyazlık bu yüzden...



22 Haziran 2010 Salı

YORKSHIRE TERRIER



Biliyorsunuz ben Golden hastasıyım :)
Goldenların yeri ayrı benim için, onların her daim gülüyormuş gibi bir yüz ifadesi var :)

Ama Goldenlar dışındaki tüm köpekcikleri de çok seviyorum ve blogumda fırsat buldukça farklı türde köpekleri size tanıtmaya çalışacağım, belki böylece hoşunuza giden bir bebeği evinize almayı düşünebilirsiniz, kimbilir :))

Bugünkü blog konuğum, çok komik ve tatlı görüntüleri ile; YORKSHIRE TERRIERLER :))






Bu terrier bebeklerin özellikleri ise şöyle; canlı, cesur, inatçıdırlar :)
Efendisine karşı duygulu, yabancılara karşı kuşkucu olmaları da diğer bir özellikleriymiş :)
Genelde evin dışında olmayı çok seviyormuş bu bebekler fakat soğuktan da çok çabuk etkileniyorlarmış..
Bu yüzden dışarı çıkartılırken, üzerine ince birşey giydirmek gerekiyormuş :))

Kökenine baktığımızda ise şunu görüyoruz; İngiltere’nin Yorkshire bölgesindeki madenciler tarafından geçen yüzyılda maden tünellerini işgal eden korkunç fareleri yakalaması için geliştirilmişler...

Dişilerin doğum yapması çok zor olurmuş bu yüzden doğum sırasında veteriner gözetimi gerekirmiş.
Yavrular doğduklarında siyah renkli olurlarmış ve tüylerinin rengi ancak bir yıl sonra standardına uygun hale gelirmiş :)

Bu terrierlerin ortalama ömrü 14-16 yıl olmakla birlikte
ortalama ağırlıkları 3-4 kg civarındaymış ve boyları ise 20-23 cm.miş :))

















Büyük köpeğin zorluklarından endişe duyanlar var ise, bu bebek terrierlerden alabilirler, hem çok sempatik hem de çok şekerler :))


evcilkopekler.com


21 Haziran 2010 Pazartesi

30 YAŞ...YOKSA BİR DÖNÜM NOKTASI MI ;)


Evet dün yani 20 Haziran benim doğumgünümdü :)))

Sonunda 30 oldum :))
Kesinlikle güzel ama bir o kadar da korkutucu mu desem karar veremedim...
Neden bilmem 30 yaş hep bir dönüm noktasıymış gibi bahsedilir ya,
"30'a gelmeden yapılacaklar" listesi vardır mesela...
30 oldun mu tamamdır, daha aklı başında düşünmen gerekir, sorumlulukların artmıştır bi nevi...
Çocukluk dönemi, gençlik 20li yaşlar bitmiştir işte...Herkes 30 yaşında gibi davranmanızı bekler sizden...

Garip bir baskı yaratmıyor mu sizde de?
Tüh birşeyler kaçıyor, geç kalıyorum hissi uyanıyor bende...
Mesela bu sabah uyandım ve garip bir şekilde o liste aklıma geldi,
acaba kaç maddeyi yapabilmişimdir diye düşünürken yakaladım kendimi, sanki çok elzemmiş gibi ;)

Aslında sadece etiket bu 30 yaş, diğer tüm yaşlarda olduğu gibi...bunu da biliyorum :)
Bu sabahın, dün sabahtan bir farklı olmadığını da...
Ha 25 olmuş, ha 30... (Belki bu da benim savunma mekanizmamdır kimbilir :)

Sonuçta 30 oldum :) Kulağımda Nil'in şarkısı çınlıyor;
İyi ki doğdum

Gördün mü yirmi beş oldum
Özgürüm kanatlandım
Durmadım ayaklandım
Koşup ilerliyorum

25 olduğumuz yaşlar geçti ve nasıl geçti anlamadım bile :)
Ve biliyorum ki bu 30 yaşa takılınca bu yaşın da nasıl geçtiğini anlamayacağım,
E o halde ne duruyorummm :)) Hayatımın baharında, En güzel yaşımdayımm
Mutlu,sağlıklı seneler bizim olur inşallahhhhhhhhhh,
 
NİCE GÜZEL 30 SENELERE ;)) (kendime :P)
 
Haa unutmadan hani yukarıda dedim ya, 30 olunca sizden 30 yaşa uygun davranmanızı beklerler diye,
Beni tanıyanlar,herşeyimle sevenler size sesleniyorum;
değil 30, 50 olsam da ben o yaşa uygun değil, BANA UYGUN davranacağım, bilginiz olsun ;))))))))))
VE TEKRAR DOĞUMGÜNÜM KUTLU OLSUN ;)))))
 
Bu arada güzel pasta örnekleri buldum, sizinle de paylaşmak istedim, doğumgünü konulu bir yazı olur da,
doğumgünü pastaları olmaz mı :) Buyrun bakalım;
 
 
 
 
 
 
 




 
 
 
 
 
 
 










meleklermekani.com

18 Haziran 2010 Cuma

BİR FİZYOTERAPİSTİN GÖZÜNDEN;FİZYOTERAPİ NEDİR? FİZYOTERAPİST KİME DENİR?

Bundan böyle artık fırsat buldukça, farklı alanlarda uzmanlaşmış kişileri blogumda konuk edeceğim...
Böylece, o alanlarla ilgili merak edilen soruları cevaplamaya çalışacağız birlikte...
Hem faydalı, hem de eğlenceli olur diye düşündüm, umarım sizin de hoşunuza gider :)

İlk konuğum, burada hastanede, aynı ünitede birlikte çalıştığım  
fizyoterapist arkadaşım;Dağhan Yüksel Pişkin...  
Bu sohbeti yaparken, hadi dedik kendimizi de eğlendirelim bari ve gazete röportajı gibi olsun dedik :))
Ne zormuş röportaj yapmak :)) İnsan kendi arkadaşına bile soru sormakta zorlanıyorken,yabancılardan laf alan gazetecileri bir kez daha tebrik ediyorum ;))
Biz çok eğlendik, umarım okurken siz de zevk alırsınız...

Dağhan, 26.06.1986 doğumlu... Anlaşılacağı gibi yengeç burcu ve inanılmaz romantik bir erkek :)

Selin: Peki Dağhan, kimdir fizyoterapist? Neler yapar? Nerelerde çalışır?

Dağhan: Bizler, hani gizli kahraman derler ya, biraz arkada kalmış, pek bilinmeyen ama sahnedeki performansta etkisi büyük olan, sağlık sektörü personelleriyiz.Bana ne yapar diye sorulduğunda, cevap vermekte çok zorlanıyorum aslında çünkü öyle geniş bir çalışma alanları var ki fizyoterapistlerin...
Ama özetle doğuştan veya sonradan edinilen, bir takım rahatsızlıkların doğurduğu, doğurması muhtemel sonuçları kendi birtakım tedavi konseptlerimizle, egzersizlerle, elektroterapi modaliteleri ile tedavi etmek veya önlemektir. Bunun için de fonksiyonelliği, bağımsızlığı olabilecek en iyi seviyeye getirmek en temel amaçtır. Ve ortopediden kalp damar cerrahisine, çocuklardan spora kadar geniş bir alanda gizli kalmış fizyoterpistler vardır.

S: Genel anlatımıyla çok güzel bir tanımlama oldu ama biraz daha açar mısın mesela bize bir vaka örneği verebilir misin?

D: Tabii, mesela inme ünitesinde çalıştığımız için nörolojik bir vaka örneği sunalım...
İnme geçirmiş bir kişide hareket kaybı varsa, o hareketleri tekrar kazanabilmesini, bu hareketsizlikten doğabilecek kas kütlesi kaybı, eklem kısıtlanmaları,yatağa bağımlı ise, birtakım kalp ve akciğer problemleri gibi sorunların önlenmesini ve bazı sekeller olsa bile hastanın günlük işlerine, sosyal hayatına, mesleğine,
olabilecek en bağısmız şekilde tekrar adapte olmasını sağlamak için çalışırız...

S: Bildiğim kadarıyla şu an bir yüksek lisans programına da devam ediyorsun.Programın adı "Göğüs Hastalıklarında Rehabilitasyon". Bu konuda bilgi alabilir miyiz biraz?

D: Tabii ki ...Kimisine programın adını söylediğimde "fizik tedaviyle ne alaka" diyor çünkü sadece kas ve eklemlerle uğraştığımız gibi bir yanılgı var. Oysa, bu programda olduğu gibi tıbbın hemen hemen her alanında uygulamalarımız var. Göğüs hastalıklarında rehabilitasyon,astım, geçirilmiş göğüs cerrahisi, koah (kronik obstrüktif akciğer hastalığı), akciğer kanseri vb birçok durumda akciğere yönelik medikal olmayan tedavi girişimlerini kapsar. Mesela akciğer kapasitesinin korunması, bozulmuşsa arttırılması, solunumun düzenlenmesi gibi...

S: Eh madem röportaj gibi yapalım bunu dedik, devam edelim :) Benim bu blogumu konuşurken ortaya çıkmıştı,senin de sanırım yazı yazma deneyimin olmuştu. Ondan biraz bahseder misin nasıl olmuştu?

D: Dedemin gazeteci arkadaşları vardır.Yazı yazmak istediğimi dedeme belirtince ortaokulda belli bir dönem bir gazetede yazı yazdım,sonra üniversiteye yeni başladığımda,yarım kaldığını hissetmiş olacağım ki,başka bir gazeteyle bu kez ben irtibata geçip,böyle bir isteğim olduğunu söyledim.Onlar da seve seve bana köşelerinde yer verdiler...

S: Bildiğim kadarıyla müzik de var?


D: Evet, müzikle ilgili yine üniversitedeyken, yurtta kaldığım dönemde kendi adıma biraz şanslı bir odaya denk düşmüştüm,kuzenim gitar çalıyordu ve aynı ranzayı paylaşıyorduk, biraz bunun üzerine gidelim dedik. Sonra diğer arkadaşlarla da birbirimizi bulup,bir baktık ki stüdyoda prova yapıyoruz :) Taksimde şu an inan nasıl olduğunu hatırlamadığım bir şekilde bir mekanla anlaştık ve kısa bir dönem orada sahne aldık...Ciddi anlamda ilk deneyimimdi...   (Yanda Dağhan'ın sahnede çekilmiş bir resmini görüyorsunuz)

S: Peki neden müzik?

D: Müzik, aslında sadece müzik de değil,sanat bir nevi insanın dilidir.Ama buradaki sanat biraz daha şey..hımmm...

Bir dal olarak değil de nasıl tabir ediyim onu insan çemberi ve insanın en temel ihtiyaçlarından biri de kendini ifade etmesi.
Gerçi,bunu söylemek çok ucuz oldu ama ben biraz duygusal bir insanım ve duyguları soyut şeyleri ifade etmek biraz daha güç...
İşte bu güçlük aslında bahsettiğimiz sanatı doğuruyor.Gördüğün bir yeri,okuduğun bir kitabı anlatmak çok daha somut ve kolaydır fakat içimizdeki göremediğimiz şeyleri dillendirmek de bir o kadar güçtür. İşte burada insanlar tekdüze sözcüklerle ifade edemediklerini
boyayıp süsleyip görünür hale getiriyorlar. Ve resim,edebiyat,müzik vs. doğuyor. Bunlardan hangisinde kendini bulduğun, sağduyuyla ilgili diyorum ben...Sen onu değil, o seni seçiyor.Müzik de beni seçmiş herhalde...

S: Peki neden şu anda profesyonel olarak müzikle ilgilenmek yerine buradasın?

D: Yarama bastın...(gülüyor) Şöyle;eğitim sistemimizde,daha fark edebilecek olgunlukta değilken,öyle bir sürüklenmeye getiriliyoruz ki,kazanmamız gereken sınavlar içinde "ne istiyoruz"u hiç düşünemiyoruz.Mesela,ilkokul 5. sınıfta bir Anadolu Lisesi fırtınası oldu bende. Neyi kazandığımı fark etmeden bir 3 sene sonra yine fark etmeyerek Fen Lisesine gittim. Çünkü, o an, yapmak zorunda hissettiğin şey,başarılı olacağın yeri seçmek değil, bu sınav yarışlarında, galip gelmekti. Birazcık seçimler beni düşündürmeye başladığında ise çoktan sayısal alan benim adıma seçmişti bile. Mesleğimi çok seviyorum,
ama geriye dönmek mümkün olsa ve bu alanda başarılı olabilirsin seslerini duysam, herhalde müziğin üzerine giderdim...Çok acı ve acımasız olacak belki ama tenzih ettiklerim dışında okullar maalesef bizi mutlu olacağımız bir mesleğe değil, çoğunlukla sınavlara hazırlıyorlar...

S: Kesinlikle ben de 17-18 yaşın, bütün hayatımızı kapsayan meslek seçimleri için çok erken olduğunu düşünüyorum. Daha neyin ne olduğunu anlayamadan, hayatın boyunca yapacağın mesleği seçiyorsun...
Peki, okullar seni mutlu bir hayata mı hazırladı, sınavlara mı?

D: (gülüyor) Aslında burada çok da haksızlık etmek istemem,mesleğimle mutluyum ama müzikle istediğim gibi uğraşamadığım için de bir o kadar küskünüm diyebilirim...

S: Peki Dağhan, son olarak, fizyoterapiyi meslek olarak seçmeyi düşünen kişilere söylemek istediğin şeyler nelerdir?

D: Bir kere, çok güzel fakat kesinlikle sevilerek yapılması gereken bir meslek...O yüzden mümkünse bunu meslek olarak seçmek isteyen kişiler, değişik çalışma alanlarında bir fizyoterapisti gözlemlesinler...Neler yaptıklarını iyice araştırsınlar...Çünkü fizik tedaviyi fizikle ilgili olduğunu düşünüp seçenler bile var...Şaka değil, sınıf arkadaşımdı... Ama, şöyle bir güzelliği de var; hastane, klinik ortamını sevmeyenlerin spor ve çocuğu seçebilmesi gibi seçenekleri var...Biraz daha kişiselleştirilebiliyor...Spor salonları, kaplıcalar, spor külüpleri, oteller, çocuk rehabilitasyon merkezleri alternatif çalışma alanlarıdır...

S: Peki Dağhancım çok teşekkür ederim hastalarından vakit ayırıp sorularımı cevapladığın için :)

D: Rica ederim ne demek...Bu arada bu şirin ve keyifli blogun için seni hem tebrik ediyor hem de çok çok teşekkür ediyorum...Çok faydalı, eğlenceli bilgiler var. Herkese tavsiye edeceğim :)
Eskiler ismiyle müsemma derlermiş, seninki de bloguyla müsemma olsa gerek Selincim :))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...