Pages

30 Haziran 2011 Perşembe

Aklından Bir Sayı Tut



Son zamanlarda kitaplar açısından şanslıyım sanırım...
Her okuduğum kitap, bir öncekinden ilginç geliyor bana...
Size de olur mu bilmem; bir kitabın içine girip okumaya başladığımda ve o kitabı bitirdiğimde, sanki bir daha hiçbir kitaptan, o kitaptan aldığım zevki almayacakmışım gibi hissederim...İşte Serenad sonrası olan his, tam da buydu. Ama öyle bir kitap çıktı ki karşıma,
yine soluksuz, yine bir sonraki sayfayı merak ederek, yine başka hiçbir aktivite yapmadan, deli gibi okuyarak sonuna geldim;
"Aklından Bir Sayı Tut"

Kitap, John Verdon imzası taşıyor ve bu kitap aynı zamanda yazarın ilk kitabı olma özelliğini de barındırıyor içinde.

Kitabımızın kahramanı emekli olmuş bir detektif... Bir gün, eski üniversite arkadaşından yani Mark Mellery'den bir yardım çağrısı alıyor. Mark, bir gün kapısında 2 adet not buluyor, birincisinin içerisinde Mark'ın aklından bir sayı tutmasını, daha sonra da diğer zarfı açmasını istiyor. Mark aklından "658" sayısını tutup zarfı açıyor ve karşısında şöyle bir not buluyor;

"Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658."

Ve macera başlıyor, gerçekten çok ama çook ilginç bir kitap. Ben çok beğendim, herkese de şiddetle tavsiye ederim...

29 Haziran 2011 Çarşamba

Biberon ve Bebek Patikli Kurabiyelerim :)

Uzun zaman önce Sürpriz Kurabiyeler'de paylaştığım kurabiyelerimi, yoğunluktan bir türlü fırsat bulup burada paylaşamamıştım... Ama artık bugün kurabiyelerimi sizlerle de paylaşmak istedim :)

Biberon ve bebek patikli kurabiyeler, sanırım en çok tercih edilen kurabiyeler arasında :))






Ben yaparken çok eğlenmiştim, uamrım kurabiyelerin sahipleri de yerken aynı mutluluğu hissetmişlerdir ;))

28 Haziran 2011 Salı

Muhteşem Mutfaklar 1

Büyük ve ferah bir mutfak sanırım herkesin hayalidir. O mutfakta güzel yemekler yapmayı, güzel sohbetler eşliğinde yemeyi, tatlı zararsız dedikodular yapmayı kim sevmez ki :)

Mutfak benim için çok özeldir, belki de çoğumuz için, evin içinde yaratıcı olabildiğimiz tek yerdir :)

Mutfaklarla ilgili görsellere bakarken,sizlerle paylaşmamak olmaz diye düşündüm ve işte karşınızda farklı tarzlarda döşenmiş, farklı mutfaklar... Benim favorimi soracak olursanız, favorim 3. mutfak :))

















kitchens.com

24 Haziran 2011 Cuma

Rixos Tekirova

Çoğunuzun bildiği gibi yaz tatilimizin bir kısmını geçenlerde kullandık ve tercihimiz, daha önce de tercih edip çok memnun kaldığımız Rixoslardan biri oldu; Rixos Tekirova :)






Daha önce herhangi bir Rixos'da konakladınız mı bilmiyorum? Eğer cevabınız evet ise, nasıl bir ortam ve hizmet alacağınızı zaten biliyorsunuzdur ama kısaca özetlemek gerekirse; biz çok memnun kaldık. Havuzu büyükçe ve temiz...Plajı güzel, uzun ancak denizi taşlık. Kum gibi bir beklentiniz var ise, bu açıdan kumsal sizi hayal kırıklığına uğratabilir ancak deniz temiz, pırıl pırıl, denize uzanan iskele geniş ve üzerinde uzanabileceğiniz şezlonglar mevcut...






Genişçe bir bahçesi ve yürüyebileceğiniz alanlar mevcut...Açıkcası biz daha küçük bir otel bekliyorduk ancak beklediğimizden daha geniş bir alan ile karşılaştık...Bahçenin her köşesini ayrı ayrı değerlendirmişler... Mesela bahçenin bir köşesinde gölgeliğe puflar yerleştirmişler, orada yayılıp keyif yapabiliyorsunuz hatta biz 12:00-15:00 arası güneşten kaçıp orada kitap okuyorduk :)
Diğer bir yanda, nargile içebileceğiniz ayrı bir köşe oluşturmuşlar...
Ayrıca bir de bahçenin bir köşesine çocuklar için minik bir lunapark yapmışlar, akşamları ışıkları yanınca çok hoş oluyordu gerçekten...cıvıl cıvıl :)






Rixos Tekirova'da zaten "herşey dahil" sistemi ile konaklıyorsunuz yani sabah-öğlen-akşam yemekleriniz, günün her saati içtiklerinizi zaten ödediğiniz için gün boyu hiçbir ekstra ücret ödemiyorsunuz...Hatta havuz kenarında değişik alternatifler bulabileceğiniz cafe veya deniz kenarında gözleme yiyebileceğiniz ayrı bir yer var.
Bunun dışında eğer isterseniz alacarte restaurantlar da yok değil;Fransız,İtalyan, Balık veya Kebap seçeneklerinizden bazıları. Ancak bu restaurantlardan rezervasyon ile ve kişi başı 10 dolar kuver ücreti karşılığında faydalanabiliyorsunuz. Biz Fransız ve Balık Restaurantını tercih ettik ve çok beğendik. Eğer değişiklik isterseniz, faydalanabilirsiniz... İşte bu da otelin üst katında bulunan Fransız Restaurantının manzarası;




Otelin gündüz havuz animasyonu var ancak biz animasyonlara, oyunlara çok katılan tiper olmadığımız için bu aktiviteler ve gürültüleri genelde bizde gerginlik yaratır ancak Rixos Tekirova'da bu konu çok sıkıntı olmadı çünkü çok gürültülü değillerdi ayrıca sizi zorla oyuna katmaya çalışan, yaka paça çekiştiren animatörler yoktu. Bu açıdan çok hoşumuza gitti. Gece şovları da çok başarılıydı. Her gece farklı bir şov vardı.
Otelin bence tek kötü yanı 24:00'de kapanmasıydı yani otelin barları, lobi barı vs 24:00'de kapanıyordu. İçki alabileceğiniz, birşey içebileceğiniz sadece otelin diskosu kalıyordu ki o da 02:00'de kapanıyordu. Daha önce 24 saat hizmet veren otelleri tercih ediyorduk ancak bu sefer bu noktayı atlamışız,sizin aklınızda olsun :)

Sonuç olarak Rixos Tekirova güzel, tam dinlenmelik bir yer bence... Eğer kafanızda henüz tatil planınızı netleştirmediyseniz ve bir yer arayışı içindeyseniz, bir bakın derim ben...

HERKESE İYİ HAFTASONLARI :) 



23 Haziran 2011 Perşembe

HANGOVER 2

Sonunda izledim :)
Çok konuşulan, günlerce vizyona girmesi beklenen, kimilerinin çok beğendiği, kimilerinin sıradan bulduğu, kimilerinin ise ilkinin aynısı bulduğu film; Hangover 2 yani garip çevirisi ile "Felekten Bir Gece Daha" :))



Çok güldüm...İtiraf ediyorum;çok eğlendim :)
Tamam konu ilk filmin aynısı, konu olarak öyle ahım şahım aman da ne konu,ne sanat değil...
AMA...
Ama çok komik...Her sahnesinde, her mimikte, her bakışta güldüm...:))

Bu noktadan aşağısını, filmi izlememiş olanlar ve izlemeyi planlayanlar okumasın :P

Küçük kurye maymuna bayıldım hele minik kaskına,
Travesti sahnesine,
Mr.Chow'a,
Bahçede tek başına meditasyon yapan keşişi kaçırmalarına,
En sakin Stu'nun polisle çatışmasına,
Alan'ın halka konuşmalarına,
Teddy'e
 Ve
Alan'ın son sahnelerde, kumsala gayet ciddiyetle çapa atışına dakikalarca güldüm :)

Eğer amacınız kafanızı boşaltıp,eğlenceli vakit geçirmek ise,
bu film doğru seçim :)
Ben çok beğendim :)




22 Haziran 2011 Çarşamba

Makyaj malzemeleri ilgi alanınız ise...

Lise arkadaşlıkları hiçbir şeye değişilmez derlerdi denmesine de, o zamanlar çok fazla derinine inemezdim bu cümlenin.. Benim için bu cümle gerçek oldu, lise arkadaşlarımın yerini, hiç kimse alamadı... Hani bazı arkadaşlıklar vardır;gerçekten de aradan yıllar geçmesine rağmen, hatta uzunca bir süre görüşülememesine rağmen, yeniden konuşulmaya başlandığında sanki aradan hiç zaman geçmemiş gibi hissettiğiniz olmadı mı hiç :)
İşte Buket de benim lise arkadaşlarımdan... Neler neler paylaştık birlikte... Sonra bir süre koptuk birbirimizden nedensiz...Şu sıralar ise tekrar konuşmaya başladık... Hatta kendisi makyaj konularına fena halde takmış kafayı ve bununla ilgili bir de blog yazmaya başlamış...
Konu ilginç, blog yeni...Eğer makyaj merakınız var ise, belki blogu ilginizi çekebilir, haber vereyim dedim :)


20 Haziran 2011 Pazartesi

Doğumgünü Kızı Olanlar Parmak Kaldırsın :))

Yuppi, heyoo, çaçaçaaaa :))
Evet doğru tahmin ettiniz bugün benim doğumgünüm :))))

31 yıldır nefes alıyorum..İyisiyle kötüsüyle birçok kişi hayatıma geldi ve geçti, ben de birçok kişinin hayatına girdim ve hayatından geçtim...Umarım bu geçiş anlarından, kimsenin hayatında kötü bir anı bırakmamışımdır...:)

Evet geçip gidenler oldu ama kalanlar hala bizim :)) Şu an hayatımda olan, bütün şımarıklıklarımı, kaprislerimi, 2 uçlu ruh hallerimi çeken ve hala benimle olan herkese diyorum ki;

İYİ Kİ VARSINIZ, İYİ Kİ HAYATIMDASINIZ,
HAYAT SİZLERLE BAŞKA GÜZEL,
HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM,

DOĞUMGÜNÜM KUTLU OLSUN :))))



16 Haziran 2011 Perşembe

Gıcık Mim :P

Sevgili Handecim, Tatlı Anılar blogundan bana çok keyifli bir mim göndermiş...Her ne kadar ismi gıcık mim olsa da ve biz gıcık olduğumuz şeyleri yazıcak olsak da, bana çok sevimli geldi bu mim, çünkü bu sayede eteğimizdeki taşları dökebileceğiz :)))





Evet efendimmm şöyle bir düşüneyim, nelere, kimlere gıcık oluyorum?

* Anlattığım şeyleri anlamayıp, kafasının dikine gidenlere,
* Hayvan sevmeyenlere, sevmemekle kalmayıp acı çektirenlere,
* Hayvanlar için konulan su ve mama kaplarını kirlilik olarak görenlere,
* Yaptığı işi 1000 kat abartıp,sanki dünyanın işini yapıyormuş gibi gözükmeye çalışıp aslında hiç iş yapmayanlara,
* Yiyip yiyip incecik kalıp hiç kilo almayanlara,
* Randevu saatinde gelmeyip, gelemeyeceğini bildirmek için bir telefon açmayanlara,
* Trafikte, yolları babasının tarlası sanıp, orada burada durup yolu tıkayanlara,
* Arabada giderken,sanki evindeymiş gibi rahat rahat burnunu karıştıranlara,
* Taksi durdurduğumda, "ne tarafa" diye soran taksicilere,
* Yüzüme gülüp arkamdan laf edenlere,
* Erkek ne yaparsa yapsın, kadın hanım hanımcık olmalıdır zihniyetine,
* Kapalı mekanlarda hala sigara içenlere........

Ayyyyyyyyyyy kendimi durduramıyorum biri beni durdursunnnnn :))

Yazdıkça yazdığımı fark ettim, ne kadar çok şeye gıcık oluyormuşum meğer... Neyse bu liste daha uzamadan ve siz bana gıcık olmadan, bu tatlı mimi burada bitirmek en iyisi sanırım :)

Ben de bu tatlı gıcık mimi Powder puff , Hayatın Tuzu Biberi , Simple present tense  ve Zeynep'in Evi'ne gönderiyorum :))
Hadi bakalım kızlar,kolay gelsin ;))

15 Haziran 2011 Çarşamba

"Serenad" ve "Bayılmışım,Kendime Geldiğimde 40 Yaşındaydım"...

Tatile 2 kitapla gitmiştim. Biri daha ağır olduğunu düşündüğüm Serenad, diğeri de okurken, daha eğlenceli zaman geçireceğimi düşündüğüm "Bayılmışım, Kendime Geldiğimde 40 Yaşındaydım"

İlk olarak Zülfü Livaneli tarafından kaleme alınan Serenad'ı okumaya başladım.



Serenad, öyle bir kitapmış ki, bir kere başladınız mı bir daha bırakamıyorsunuz. 2 dakikayı fırsat bilip, her boşlukta okumaya çalışıyorsunuz. Gözünüzden uyku akarken bile, bir sonraki sayfayı merak edip uyuyamıyorsunuz. 
Kitapta, alınan çeşitli kararlar sonucu, acı çeken halklardan bahsediliyor. Din, dil, ırk ayırd etmeden, herkesin çektiği acılara dokunulmuş, herkesin hikayesi anlatılmış ve ortak bir paydada buluşulmuş;çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerden dolayı insanlar acılar yaşamış...Kim olduğu,nereden geldiği, nerede yaşadığı önemli değil,acı çeken hep "insan" olmuş...
Anlatılması zor olan bu konular, o kadar güzel bir dille anlatılmış ki,okurken kendinizi, bildiklerinizi, bakış açınızı sorguluyorsunuz...
Ben böyle bir kitapla karşılaşacağımı, bu kadar etkileneceğimi, okuduktan sonra yaşadığım çoğu şeyi yıkıp tekrar inşaa edeceğimi bilmiyordum... Okudum, beğendim, çok beğendim, gönlüme yazdım...



Gelelim, tatilde okuduğum 2. kitaba; Şebmen Aybar tarafından kaleme alınan kitaba; "Bayılmışım, kendime geldiğimde 40 yaşındaydım..."


Aslında, bu tip eğlenceli, kolay vakit geçirten kitapları severim. Yoğun çalıştığım, duygusal yükü fazla olan bir iş yaptığım için, bu tip kitapların kafamı dağıtmasını,bu kitaplarla kendimi unutmayı seviyorum... Ancak, bu kitabın bir şanssızlığı oldu bence... Bu kitabı Serenad'ın hemen ardından okumasaydım beğenebilirdim. Aslında hiç beğenmedim demek de istemiyorum, okudum bir şekilde ama 2. kitap olma şanssızlığından ve zamanlama hatasından kurtulamadı. Bir kere, günlük hayatın sıkıntılarının, erkek-kadın ilişkilerinin sorgulandığı bir kitap olmuş. Ama hayatı biraz depresif açıdan ele almış, açıkcası okurken ruhum sıkıldı. Sanki zorlama,sırf yazılmış olsun diye yazılmış bir kitap olmuş...Evet kitabın sonunda düzlüğe çıkış, azim vs anlatılıyor, hayattaki isteklerin, beklentilerin önemine değiniliyor ama yine de birşeyler eksik. Bu kitabın ruhu yokmuş gibi geldi bana...Aranızda bu kitabı okuyan var mı bilmiyorum. Eğer varsa, yorumlarınızı çok merak ediyorum doğrusu...

Herşeye rağmen, bu kitaplarla yolum kesişti ve paylaşmak istedim :)
Dediğim gibi okuyanların yorumlarını çok merak ediyorum. Paylaşırsanız sevinirim...

Herkese iyi çalışmalar ;)



14 Haziran 2011 Salı

Fetch Club - NY

Öyle bir yer düşünün ki, siz tatile gittiğinizde köpeğinizi emanet ettiğiniz yerde, köpeğiniz diğer köpeklerle sosyalleşebiliyor, fitness ve spa'yı kullanabiliyor, spor yapıyor, eğleniyor, dinleniyor hatta akşamları odasına gitmeden önce gece kulübünde enerjisini boşaltabiliyor :)

Şaka gibi değil mi? Çok komik, çok hoş :)))
İlk okuduğumda şaka mı bu dedim ama değil,New York'ta hizmet veren Fetch Club tüm bu hizmetleri köpeğinize veriyor...




Merkezde, köpek restaurantı, spor salonu, güzellik ve fotoğraf stüdyosu bulunuyor. VIP köpeklere reiki enerji masajları yapılıyor hatta merkezde,saflaştırılmış maden suyuyla dolu bir havuz var. Ayrıca köpeklere manikür ve pedikür hizmeti verilen merkezde, bir de stilist hazır bulunduruluyor. Ayrıca günün sonunda VIP köpekler, enerjilerini diskoda boşaltabiliyorlar,müzikle rahatlıyorlar... :))




Bunun benzeri hizmetler bizde de olsa kötü mü olur? Köpişlerimiz, kediciklerimiz, biz yokken, biraz eğlense, biraz sosyalleşse, bizim de gözümüz arkada kalmasa ;) Fena mı olurdu? :))
Olur mu dersiniz? Bence bize biraz uzak, siz ne dersiniz?



13 Haziran 2011 Pazartesi

Ferah Banyolar 1

Tatil sonrası kocamaaan bir hoşbulduk ile postuma başlıyorum :)) Nasılsınız bakalım? Umarım keyifler yerindedir çünkü benimki çok yerinde :) Bol bol dinlendim ve geri döndüm... :)
Bu kadar güzel bir haftaya başlıyorken, güne de güzel görsellerle başlamak iyi  olur diye düşündüm...Umarım hoşunuza gider ;)

Aslında benim tercihim, her zaman büyük, ferah ve beyaz banyolardan yana olmuştur. Seviyorum beyazı ve ferahlığı... Fakat metrekareye ve farklı zevklere göre farklı dokunuşlar da, banyolara ayrı bir hava katmıyor değil...Ben aşağıdaki görsellerden en çok 1'i, 3'ü ve içinde kahve tonlarını barındırmasına rağmen 6'yı çok beğendim. Demek ki banyo ne kadar büyükse, kullanılan renkler banyoyu boğmak yerine sıcaklık katıyor,bunu görmüş oldum ;) Sizce de öyle değil mi?

Bakın bakalım sizin favoriniz hangisi? ;)






















HERKESE İYİ VE KOLAY GEÇECEK
MUTLU BİR HAFTASONU DİLİYORUM :)

10 Haziran 2011 Cuma

İstanbula dogru...

Tatilim bitti bitecek derken gercekten de bitti ve donus icin saatleri beklemeye basladik bile... Cok guzel, bol gunesli, dinlenmeli, havuzlu denizli, mis gibi gunes kremi kokulariyla dolu bir tatil oldu benim icin :)) bol bol dinlendim, donuste yapacaklarimi kafamda planladim, bir siraya soktum ve geriye sadece uygulamasi kaldi ;) bu hafta hastane cok yogun, yeni projelerimiz, yeni yapacaklarimiz var ve ben tum bu yeni planlar projeler icin super dinlenmis, enerji toplamis ve hafif bronzlasmis bir sekilde donuyorum ;)

Tatil detaylarimi uzun uzun baska bir postta anlatacagim ama simdilik Rixos Tekirova havuz kenarindan yazacaklarim bu kadar ;)))))))

Hepinizi cok ozledim, biriktirdigim bloglarinizi okumak icin sabirsizlaniyorum;)

Simdilikkkk; sevgiler
Yakinda gorusmek uzere ;)))

6 Haziran 2011 Pazartesi

PETFEST ve Kısa Bir Tatil ;))

Dün Pedigree ve Whiskas'ın sponsor oldukları Petfeste gittik sevgilimle. Giderken katılımın az olacağını düşünüyorduk hatta yolda "kaç köpek vardır,100 var mıdır?" vs diye düşünürken, petfestin olduğu ParkOrman'a vardık... Karşılaştığımız manzarayı görmenizi çok ama çok isterdim :) İçerisi dopdoluydu, küçüğü, büyüğü her cinsten köpecik vardı içeride...




İçeride, sahipleriyle gelen köpecikler, sahiplenilmeyi bekleyen bebekler ve çeşitli dernekler vardı...







Organizasyonda çeşitli yarışmalar da vardı... Kurulan parkurları güzelce eksiksiz tamamlayan köpişler ödüller kazandılar...Köpeğim bana benziyor yarışmasında ise, köpeklerine benzemeye çalışan köpek sahipleri vardı, görülmeye değerdi...Tüm bu yarışmalar içerisinde benim gönlüm,sahibiyle birlikte Beşiktaş forması giyen bu bebekten yana oldu;eee ne de olsa Beşiktaşlıydı :))))




Bunun yanı sıra çeşitli sosyalleşme ve dinlenme alanları da vardı...





En beğendiğim fotografı en sona sakladım :) Şu kareye bakar mısınız? İşte bu huzurun fotografı değil de ne :))



Özetle; dün çook güzel bir gün oldu benim için :) Önüm,arkam,sağım,solum bebek kaynıyordu, e daha ne isterim :))


Bu arada siz bu postu okuduğunuzda ben muhtemelen ya Antalya'da ya da Antalya uçağında olacağım :))))) Uzun ve yorucu çalışmalarla geçen kışın sonunda, iyice dinleneceğimiz yaz tatilini hak ettik sevgili ile :) Yaniiii, 1 hafta boyunca tatildeyiz, sizden ayrı kalacağım ama 1 hafta sonrasında tekrar birlikte olacağız :)))
Şimdiden herkese huzurlu ve mutlu bir hafta, bana da bol eğlenceli bir tatil diliyorum, sevgiler :))

3 Haziran 2011 Cuma

Nutellalı Pita Ekmeği

Eveet Nutellalı tariflerim devam ediyor ;)
Bugün de o müthiş seriden, sıra, nutellalı pita ekmeğinde... Laf aramızda ben en çok nutellalı pita ekmeğini sevdim. Neden mi? Açma ve poğaçaya göre, içinde çok ama çok daha az yağ var da o yüzden...Aklınızın bir köşesinde bulunsun ;)

Bu arada şeflere, bu tarifin içine katı yağ yerine sıvı yağ koyup koyamayacağımızı sordum. Katı yağ sayesinde pita daha yumuşak oluyormuş, "sıvı yağ ile biraz daha sert olur ama neden olmasın tamamen sizin tercihinize kalmış" dedi. Eh bana da bu tarifi sıvı yağ ile yapmak kaldı ;))

Bu arada pitamız tavada pişiyor, fırında değil, üstelik pişerken tavayı da yağlamıyoruz. İşte pita ekmeklerimiz tavada pişerken;




Pitamız için malzemelerimiz;
500 gr un
20 gr soda
15 gr kabartma tozu
15 gr tuz
200 ml süt
150 gr yoğurt
30 gr tereyağ
500 gr nutella

Ve yapılışı;
* Tüm malzemeyi, bir kap içerisinde, yumuşak bir hamur elde edinceye kadar yoğuruyoruz,
* Hamuru eşit parçalara bölerek mayalandırıyoruz,
* Merdane yardımı ile açıp (çok büyük olmayacak yuvarlaklar) içerisine bıçak yardımı ile nutellayı sürüyoruz (her tarafına),
* Daha sonra ortadan ikiye katlayıp yarım ay şeklinde hamurlar elde ediyoruz,
* Kenarlarına çatalla şekiller verip,
* Tavada çevire çevire pişiriyoruz...


Hamur açmak gerçekten zor iş, hele hamuru şekillendirmek daha da zor, aşağıdaki fotografımızda ilk yaptığımız pita ne kadar da bariz değil mi,kendini nasıl da belli ediyor :))) Diğerleri daha düzgün, hatta yaptıktan sonra çok güldük ilk pitamıza ama yaptık bir kere :)))




HERKESE AFİYET OLSUN :))

2 Haziran 2011 Perşembe

Nutellalı Poğaça

Daha önce bu postumda MSA'da Nutellalı poğaça yaptığımı söylemiştim. Eh haftasonuna yaklaşıyoruz, düşündüm ki bu poğaça tarifi iyi gider,hem belki tarifini alır pazar kahvaltınıza keyif katarsınız :)) Ancak belirttiğim gibi poğaçanın orada çekilmiş bir fotografı yok,ancak eve geldiğimde çektiğim şu fotograf var;




Evet şimdi de gelelim tarife;
500 gr un
125 gr tereyağı
150 ml süt
2 yumurta
50 gr şeker
20 gr maya
12 gr tuz
300 gr nutella


Şimdi de yapılışı;
* Mayaya az miktarda süt katarak,mayayı sütte eritiyoruz,
* Az un ilave edip bulamaç haline getiriyoruz,
* Bütün malzemeyi yoğurup, 10 dakika dinlendiriyoruz,
* Sonra şekillendirip içine Nutellayı koyuyoruz (ancak çok konulduğunda taşabiliyor,az miktarda konmalı)
* Nutellayı koyup ağzını iyice kapatıp, kapattığımız noktayı poğaçanın altına getirip oval şeklini veriyoruz,
* Üzerine yumurta sarısı sürüp
* 200 derecede ısınmış fırında pişiriyoruz

AFİYET OLSUN :))


Bu arada belki yarın Nutellalı Pita Ekmeği tarifimi verebilirim, kimbilir? ;))




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...