Pages

31 Ekim 2011 Pazartesi

Instagram

Son zamanlarda bütün her yere, instagrama koymalık fotograf gözüyle bakıyorum :) Tabii ki ben, bu işi profesyonelce yapan ustaların yanında bu işi gayet amatörce yapıyorum ve bu haliyle bile  instagrama resim yükleme işinden acayip keyif alıyorum :)

Hal böyle olunca da instagrama yüklediğim fotografları sizlerle paylaşmamak olmaz diye düşündüm ve işte karşınızda benim kendi çapımda çektiğim instagram fotograflarım :)

Bu arada eğer beni instagramda bulmak isterseniz, kullanıcı adım: selinergecer

PS:Bu arada fotografların orjinal hallerinde tabii ki "Selin'e Dair" yazısı yok ama daha önce blogumda paylaştığım bir fotografın izinsiz olarak kullanıldığını görmüştüm hatırlarsanız, bu yüzden önlem olarak eklemek istedim.

Herkese keyifli günler :))

















26 Ekim 2011 Çarşamba

:(

Son günlerde hiçbir şey yazasım yok.
Malum olayların üstüste gelmesinden olsa gerek, değil bloga post girmek,
en sevdiğim arabada şarkı dinlemek bile artık gereksiz geliyor.
Sabahları işe sessiz geliyor sonra da sessizce dönüyorum.
Sanki şarkılar o şarkılar değil artık, sanki eskisi kadar eğlenceli de değiller.
Sürekli ağlamaklıyım, en ufak bir şeyde gözlerim doluyor, mesela Azra Bebeği görünce, ona takılmaya çalışılan neredeyse kafasından büyük oksijen maskesini görünce gözlerim dolu dolu oluyor...

Zor günlerdi gerçekten, yazsam belki biraz hafiflerim dedim ama galiba yazmakla değil de zamanla, gelen güzel haberleri duydukça hafifleyeceğim, hafifleyeceksin ve hafifleyeceğiz...

Şimdi yaraları sarma zamanı, elimizden geldiğince yardım etme zamanı...
Düşün bakalım, sen bu olayın neresindesin?


24 Ekim 2011 Pazartesi

Nazar Değdi...

Artık ne diyeceğimi ne yazacağımı bilemiyorum.
Her gün yeni, kötü bir haber alır olduk...
Şehitlere üzülürken, şimdi de bu deprem haberi ile sarsıldık.
Sınanıyoruz galiba, ya da nazar değdi bize :(

O halde biz de elimizden geleni yapalım,
gönderebileceğimiz yardımı gönderelim.
Ne olursa olsun, kalın kazaklar, paltolar, battaniyeler, çoraplar...
Konserve yiyecekler, bebek mamaları...
Çevrenizde yardım toplayan yerler mutlaka vardır...
Bunları yardım toplayan kişilere ulaştırıp,
deprem bölgesine ulaşmasını sağlayabilirsiniz...

Bu sefer sessiz kalmayalım,
Elimizden geleni yapalım,
Göndereceğiniz bir kazağa,
Göndereceğiniz bir paltoya ihtiyacı olan birileri olabilir...
 :(


Ve artık bu kötü günler geçsin,
Artık güzel günler gelsin,
hepimizin buna ihtiyacı var...




19 Ekim 2011 Çarşamba

Başımız Sağolsun :(


Sevgili Chilekciğim çok duyarlı bir hareket başlattı.
Evet biz de tepkimizi gösterelim,
Bu öyle bir gün ki, yazdığımız hiçbir şey bu acıyı tarif etmeyecek.
Dolayısı ile;
Ben de
Pazartesiye kadar post yayınlamıyorum!!

Hepimizin başı sağolsun :(
Bir daha bu acıyı yaşamayalım, kimse yaşamasın :((

17 Ekim 2011 Pazartesi

Midnight in Paris



Bu filmi beğendim hem de çok beğendim. Zaten uzun zamandır izlemek istiyordum, kısmet dünkü yağmurlu pazar gününeymiş :)

Filmin başrollerini Owen Wilson (ki kendisini çok severim) ve Rachel McAdams paylaşmışlar.
Filmin IMDB puanı ise 8.0...

Bir kere şunu söyleyebilirim ki Owen Wilson bu karakter için biçilmiş kaftan yani bu kadar romantik bu kadar duygulu birini sanki bir tek o canlandırabilirmiş gibi geldi bana, bence tam oturdu filmde yaratılmak istenen karaktere :)

Genel olarak filme baktığımızda, filmin fonunda zaten isminden de anlaşılabileceği gibi Paris var. Parise aşık biri olarak bir kere film benden zaten artı bir puanı aldı. Gerçekten de Paris ne kadar güzel ne kadar romantik ne kadar tarih dolu bir şehirmiş, bir kez daha görmüş oldum.

Evet film Pariste geçiyor, evlenmek üzere olan çiftimiz, kızın ailesi ile birlikte Paris'te kısa bir tatil yapıyorlar. Ve herşey bu tatilde olup bitiyor. Çiftin hayattan beklentileri, beklentilerinin farklılıkları ve bu farklılıkların onları nerelere sürüklediği ile ilgili güzel bir film...

Filmi bu kadar çok beğenmemin bir nedeni de şu ki filmde kendimden birçok şey buldum.
O genelde bende olan tatminsizlik yani yaşadığım hayatı sürekli sorgulama, sürekli hayattan daha fazla şey bekleme halimin yakın bir benzerini gördüm filmde.
Ve filmin bir yerinde geçen "hayatın kendisi zaten tatminsiz" sözü bana çok şey anlattı.
Gerçekten de öyle değil mi? Hayatın kendisi zaten tatminsiz.
Yani en çok istediğimiz şeyi elde ettiğimizde, sürekli bizde olmayan bir başka şeyi istemeye devam edeceğiz. Bu her insan için böyledir fakat bazen beklentiler, ihtiyaçlar ve karakter farklılıklarından dolayı kimimiz bunu maksimum dozda yaşar, kimimiz de minimum seviyede yaşar...
Filmi izlerken hep bunu düşündüm, aslında bunun bir sonu yok, hep bir başka şeyi istemeye devam edeceğiz...Sonra da düşündüm evet istekler önemli ama daha da önemlisi isteklerimizi ve ihtiyaçlarımızı iyi tahlil edip, önceliklerimizi belirleyip ona göre yaşamak...
Gerçekten ne istiyoruz ayırımını iyi yapabilmek...Bu anlamda film gerçekten başarılı...


Bir de şu sahne var tabii ki;

 

Bu sahne belki de filmde en beğendiğim sahne :)
Yani filmi ben yazsaydım, ben de aynen böyle yazardım :)

Ve filmde şu diyalogu duyduğumda;
-yağmurda yürümeyi kim sever ki?
-ben severim

ben de içimden usul usul ekledim;
-bir de ben

:))

HERKESE MUTLU HAFTALAR ;)





14 Ekim 2011 Cuma

Yağmur

Sonunda yazın o nefes alınmayan sıcak günlerinde hayalini kurduğum havalara kavuştuk...
Aslında haziran doğumluyum yani yaz bebeği olmama rağmen bir kesinlikle kış insanıyım :)

Neden bilmiyorum; hava yağmurlu olunca içim ferahlıyor. Tabii ki yağmurun da zorlukları var, elbette ki biliyorum. Yağmurlu havada ulaşım zorlaşıyor, giyeceğimiz şeyler değişiyor ve evet konfor alanımız daralıyor ama bütün bunlara rağmen yağmuru seviyorum :)


Bugün cuma, haftasonu bir adım ötemizde :) Ne olur hava yağmurlu diye planlarınızı ertelemeyin, kendinizi eve kapatmayın. Yağmurlu havalarda da yapılabilecek bir sürü alternatif var.
Unutmayın bu şehre yağmur da yakışır ;)





HERKESE MUTLU VE KEYİFLİ HAFTASONLARI :))

12 Ekim 2011 Çarşamba

Bu şarkı o kadar bizden ki :)

Daha önceki postlarımda size Dağhan'ı yani yakışıklı fizyoterapistimizi tanıtmıştım :)
Belki hatırlarsınız o günkü röportajımızda(:P) Dağhan bir dönem şarkı söylediğinden,
şarkı söylemenin O'nun için nasıl bir tutku olduğundan bahsetmişti...
Eh insanın kanında bu aşk varsa, işi ne olursa olsun bu sevgisinden de vaz geçemiyor demek ki :)

Bu kanıya nasıl mı vardım?
Fizyoterapistimiz Dağhan, Nörologumuz Muhammed ve Att teknisyeni Ümit'in yaptığı şarkıyı dinleyince herhalde dedim böyle oluyor bu işler... Bir şey yaratmak, güzel bir şarkı yapmak, güzel bir şekilde seslendirmek bir tutku...Çünkü tutku olmasa, o ruh olmasa ortaya bu kadar güzel bir şarkı, bu kadar güzel sözler ve bu kadar güzel bir yorum çıkamaz :)

Hani bazı şarkılar vardır, dinledikçe alışırsınız, dinledikçe seversiniz, bu şarkı onlardan değil. Bu şarkıyı ilk dinlediğiniz an tanıdık geliyor, sanki daha önce hep dinlemişsiniz gibi, o kadar sahici ve samimi ki hemen içinize siniyor :)
İlk dinlediğimde içim ısındı, o kadar sevdim ki burada paylaşmadan edemedim.
Siz de dinleyin istedim :)

Şimdi de yorumlarınızı merak ediyorum, dinleyin bakalım siz de benim kadar etkilenecek, benim kadar sevecek misiniz? :)

İşte Uzun Geceler linki;
 http://www.muziboo.com/dagbirdes86/music/uzun-geceler/


11 Ekim 2011 Salı

Muhteşem Mutfaklar 3

Mutfak aşkım devam ettikçe, ben daha bu blogda bol bol mutfak postu yayınlayacağım gibi duruyor :)
Umarım keyif alıyorsunuzdur :) Gerçi bu mutfakların hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden ferah yani bu mutfakları beğenmemek mümkün değil herhalde ;)
Farklı tarzlarda, farklı renklerde dekore edilmiş bu güzel mi güzel mutfaklardan hangisi size göre? :))





















(dekorasyonsitesi.net)


10 Ekim 2011 Pazartesi

Kacis Plani - The Next Three Days

Günlerden pazar, hava da yağmurlu olunca yapılabilecek en güzel şeyi yaptık dün. Önce dostlarla sahilde güzel bir pazar kahvaltısı, şöyle yumurtalı ekmekli, tereyağlı, ballı, reçelli, omletli :) Daha sonra da evde hep birlikte film izleme seansı :)

Filmimiz kaçış planı... Russell Crowe seviyorsaniz bu filmi izlemelisiniz cunku film boyunca neredeyse tek basina sadece o oynuyor...Filmimizin orjinal ismi ise "The Next Three Days".
İsminden de anlasilabilecegi gibi filmin genelinde bir kacis planlaniyor.




John ve Laura mutlu bir cifttir, bir de ogullari vardir. Fakat bir gun Laura, cinayet isleme sucundan hapse atilir. Butun deliller aleyhinedir. John ise karisinin masum olduguna inanmakta ve onu hapishaneden kacirmayi planlamaktadir...

Filmimizin basrollerinde Russell Crowe ve Elizabeth Banks bulunuyor.
İMDB puani ise, 7.4

Aslinda film biraz yavas basliyor. Ne zaman hareketlenecek diye bekliyorsunuz ve beklediginiz hareketlenme filmin sonlarina dogru oluyor. Ayrica filmin cogu sahnesi gece ve karanlik. Bu anlamda biraz yavaş akan ve karanlık bir film diyebiliriz...Buna rağmen o yavaş akan zaman dilimlerinde bile "ne olacak" sorusunu sürekli kendinize soruyorsunuz....Yani film yavas baslasa da film boyunca ne olacagini merak etmekten kendinizi alamiyorsunuz.
7.4 bu film icin biraz iddiali olsa da film bence izlenir, hiç kötü değil...
Hele yagmurlu bir sonbahar gününde veya aksaminda keyifle izlenir, benden soylemesi ;)


MUTLU VE STRESSİZ BİR HAFTA DİLİYORUM HERKESE :))



4 Ekim 2011 Salı

Artık Bir Kedimiz Var :))


BUGUN 4 EKİM HAYVAN HAKLARİ GUNU
BU YAZİNİN BUGUNE DENK GELMESİ AYRİ GUZEL OLDU
VAR OLMAK HAKTİR, YASAMAK BUTUN CANLİLARİN HAKKİDİR
HATİRLA, HATİRLAT

OLDU EN SONUNDA OLDU BİM BAM BOMMMM :)))))))))))

Evet artık sonunda bizim de bir kedimiz var daha doğrusu annemin artık bir kedisi var :)))))
Hayvanlarla ilgili bizim ailecek yaşadığımız travmayı artık biliyorsunuz, o yüzden o olaydan bahsedip bu güzel yazıyı bozmak istemiyorum, sadece şunu söyleyeceğim; annemin demek benim demek, evet biz bu olayı,bu travmayı galiba aşacağız :))))

Bunu yazmayı, bunu yazabileyi o kadar uzun zamandır bekliyordum ki :))))
Kısmet bugüneymiş :)))

Evet efendim, kediciğimizi çok uzun yıllardan beri tanıyoruz; kendisi Heybeliadalı, oradan tanışıyoruz hem de uzun çok uzun yıllardan beri tanışıyoruz. İlk kez balkonumuza geldiğinde henüz çocuk-genç arası birşeydi, seneler geçti, bizim balkonda doğurdu, bebeklerine baktık, büyüttük :) Kedicik bizim balkondan hiç vaz geçmedi, her kış evi kapatıp İstanbul'a dönerdik ve ertesi yaz kendisini yine balkonumzda bulurduk :) Böyle seneler geçti...

Mesela bu fotografı bu yaz çektik. Kedicik yine bizim balkonumuzda hatta bizim çiçeklerin üzerinde ;))



Seneler böyle geçerken, bu yaz, bu tatlılar tatlısı kedicik hastalandı, bazılarınız belki tweeterdan hatırlar, bir kediciği veterinere götürmekten bahsetmiştim; işte o kedicik bu kedicik :)
Annem herşeye rağmen, bu kediciği artık bırakamayacağını, bizimle yaşamasını istediğini söyleyince neler mi hissettim? Hem şaşırdım, hem sevindim, hem de korktum..Evet korktum,aynı şeyleri yaşamaktan korktum, o acıdan korktum ama sonuçta biliyorum ki bu benim halletmem gereken birşey, benim sorunum, bu kediciğin ne suçu, ne günahı var?  Kendimi hep bunu düşünerek olaya alıştırmaya çalıştım ve olacak evet inanıyorum yavaş yavaş bu kedicikle herşey daha da güzel olacak :)

Kedimizin ismi Candy :))) Hep kendigelen derdik ona, kendi başına çıkıp geldiği için ve evet şimdi artık bizim evimizde, ismi de kendigelenin kısaltması Candy :PPP :))))))))))))

Aşağıdaki fotograflarda Candy'cik artık yeni evinde :))))







Çok tatlı değil mi? :))

Bu o kadar güzel bir hismiş ki, denemeden tahmin edemezsiniz ve siz de bu mutluluğu yaşamak istiyorsanız,
SOKAKTAN VEYA BARINAKTAN
BİR HAYVAN SAHİPLENİN

Sahiplenin ve kendinizi onun sevgisine bırakın,
pişman olmayacaksınız ;))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...