Pages

30 Eylül 2011 Cuma

Işıl Işıl Salonlar 2

Kim istemez ki böylesine ferah ve geniş salonlarda yaşamayı... Kimileri sade, kimileri daha renkli, kimileri modern kimileri klasik...
Cuma gününe geldik, önümüz haftasonu, e o halde haftayı kapatış postum güzel görsellerle olsun dedim ve işte bu güzel salonlarımla size konuk oldum :))










(roomdesignworld.net)












(interior-design.tumiel.com)

HERKESE İYİ HAFTASONLARI :))

29 Eylül 2011 Perşembe

Bu ayakkabıya bayıldım :))


Dün Steve Madden'da gördüm bu ayakkabıyı :)))
Betsey Johnson :))
Bayıldım bayıldımm :))
Gülücük koymadan cümlelerimi bitiremediğimin farkındayım çünkü üzerinden 1 gün geçmesine rağmen, bu postu hazırlarken tekrar gülümsüyorum :)

Çok beğendim çok beğendim ama artık yeni sezon alışverişi diye diye delirttiğim sevgilimi, bir de bu ayakkabıyla iyice çileden çıkartmayayım dedim :P
Belki yeni ayla birlikte kimbilir.....(NIM NIM NIMMM :P)


Eğer hala sezon alışverişinizi tamamlamadıysanız, bu ayakkabıya bakmadan tamamlamayın derim...
Ben derimmmm, gerisi size kalmış :)))

NIM NIM NIMMMM :)))))))


28 Eylül 2011 Çarşamba

Gerisi Kolay ;)


"ÖNEMLİ OLAN FARKINDALIĞI EDİNMEK, GERİSİ DAHA KOLAY"










26 Eylül 2011 Pazartesi

Gıda Zehirlenmesi

Geçen çarşamba, gıda zehirlenmesi ile hastaneye getrdiler beni :(
3 şişe serum sonrasında evde yatarak geçirdim bütün haftasonumu...

O kadar kötü birşeymiş ki bu Allah kimsenin başına vermesin, bir daha da göstermesin :(

Bugün ilk kez evden çıkıp işe geldim...Rutin olarak yaptığımız bu işe gelmeler,aslında ne kadar da değerliymiş,
insan böyle küçük şeylerin önemini nasıl da kaçırabiliyor bazen...

Şanslıyım ki şimdi iyiyim, Allah herkesi iyi etsin inşallah :))


MUTLU HAFTALAR :)



21 Eylül 2011 Çarşamba

Biraz Paris Görseline Ne Dersiniz?

Bugün çok şey yazmak istemiyorum, kendimle kalmak istediğim bir dönem sanırım bu, kendi kendime kalıp, kendimi dinlemek istediğim...
Böyle dediğime bakmayın, kötü birşey yok, hem de hiç yok aksine güzel şeyler var, değişim var, değişme isteği var. Kolay olur mu bilmiyorum, göreceğiz bakalım...

Farkındalıkla başlayan bu süreçte, fark etmekle, değişimi büyümeyi tamamlama arasında bir yerlerdeyim.
Ve şanslıyım, bir sebepten ötürü çok şanslıyım :))

Daha fazla bir şey yazmadan sizleri Paris Sokakları ile başbaşa bırakıyorum :))

































19 Eylül 2011 Pazartesi

Unknown



Dün sevgiliyle izlediğim ve çok beğendiğim bir filmi paylaşmak istiyorum bugün;
Unknown...

Film, IMDB'de 7.0 puan almış, bence biraz daha fazlasını bile hak ediyor diyebilirim...
Filmin başrollerinde ise Liam Neeson, Diane Kruger, January Jones bulunuyorlar...

Film Berlinde geçiyor ve film boyunca Berlin'in kışına şahit oluyorsunuz, o karın mavi beyaz havası bütün filmde etkili yani o kadar ki izlerken neredeyse "üşüdüm" bile diyebilirsiniz :))

Filmin konusu kısaca şöyle; Dr.Martin Harris, karısı ile birlikte bir konferansta sunum yapmak için Berlin'e gelir. Otele girdiği an, pasaportlarını havaalanında unuttuğunu fark eder ve geri dönmek için bir taksi tutar. Fakat tuttuğu taksi kaza yapınca, Harris, 4 gün komada kalır. Uyandığında ise eşi dahil hiçkimse kendisini tanımamaktadır ve hatta ortalıkta "Dr.Martin Harris" diye gezen başka bir adam daha vardır.

Filmin ana konusu kısaca bu. Aslında senaryo biraz basit gibi gözüküyor yani bu tarz filmlerin sonunda olduğu gibi ya bir hastalık ya da tipik bir "bilimadamını kaçırma ve yok etme" olduğunu düşünüyorsunuz...AMA siz düşünürken film başka bir yöne sapıyor :) Ki bu da filmi ilginç kılıyor.
Daha fazla detay vermek istemiyorum yoksa sonunu ağzımdan kaçıracağım :)

Bence izleyin, pişman olmayacağınız bir film, tabii bence ;)

HERKESE MUTLU KEYİFLİ VE HUZURLU HAFTALAR :))

16 Eylül 2011 Cuma

Sex And The City ve Arkadaşlıklar :)


Bu diziyi artık ne kadar sevdiğimi hepiniz biliyorsunuzdur...Evet o yıllar geçti ama DVD'den izleyince yine onlara olan aşkım alevlendi ne yapayım :)

Düşündüm de neden ben bu diziyi bu kadar sevdim?
Bir kere tamamen bir kız dizisi...Yani bu ne demek? Tamamen ilişkiler, olaylar, mutluluklar ve hayal kırıklıkları, kadınların bakış açısından anlatılıyor. İzlerken, "ne kadar doğru Allahım yaa" demediğim o kadar az sahne var ki :) Üstelik tüm bunlar NewYork'ta oluyor...İçinde NY olup da sevmeyeceğim tek bir şey bilmiyorum, bu da sanırım benim zaafım ;)

Tabii tüm bunların yanı sıra fonda yatan arkadaşlık var. Beni asıl ve en derinden etkileyen de aslında o. Bu 4ünün arkadaşlığını kıskandım evet yanlış okumadınız; kıskandım :)
Hatta bununla ilgili bir sahne beni o kadar etkiledi ki paylaşmak istiyorum;
Bir bölümde Charlotte bebek sahibi olamayacağını yeni öğrenmiş ve hemen akabinde de yolda Miranda ile karşılaşmıştı. Ağlaya ağlaya Miranda'ya bunu anlattı ve yalnız kalmak istediğini söyledi. İşte o sırada Miranda'nın dediği ve yaptığı şey beni o kadar etkiledi ki unutamıyorum. Yalnız kalmak isteyen Charlotte'a, Miranda şöyle dedi; tamam sen git, ben de arkandan geleceğim..eğer konuşmak istersen veya bir şeye ihtiyacın olursa arkanda olduğumu bil...
Ve Charlotte eve gidene kadar Miranda onun arkasından eve kadar yürüdü. Charlotte hiç geri dönmedi ama Miranda'nın da arkasında olduğunu hep bildi...

Çok etkilendim çok...Böyle arkadaşlıklara kaçımız sahibiz? Kaçımız bu kadar şanslıyız gerçekten?
Evet kendi adıma ben de şanslıyım, güzel arkadaşlarım, dostlarım var, evet başım sıkışşa eminim yanımda olurlar ama yine de herkesin bir hayatı var ve hiçbir zaman bir dizide olduğu kadar iç içe olamayız bunu da biliyorum ama yine de içten içe özeniyorum onlara, o arkadaşlığa ne yalan söyliyim :)

 

15 Eylül 2011 Perşembe

Pasaklı Tanrıça




Daha önceki kitap postlarımda, bu kitap ile ilgili birçok öneri gelmişti. E hal böyle olunca, bu eğlenceli çıtır çerez kitap alındı, okundu ve 3 günde bitti :)

Sophie Kinsella tarafından kaleme alınan kitapta, çok başarılı bir avukat olan Samantha'nın başından geçen olaylar anlatılıyor. Samantha, ortaklık beklerken bir gün bir hata yapıyor ve bakın hayat O'nu nerelere sürüklüyor...Okuyun görün bakalım :)

Detay vermeyeceğim, aranızda okumayanlar ve okumak isteyenler vardır elbet fakat şunu da söylemeden geçemeyeceğim; ben olsaydım herhalde Samantha gibi yapmazdım yani kitap boyunca "ama neden?" "hadi artıkk" diye kendi kendime söylendim durdum... Ama tabii yorum bu... Çoğunuzun beğendiğine eminim, güzel vakit geçirdim ama yine de;
ah be Samantha...

;) 


13 Eylül 2011 Salı

Tarkan Konseri :))

    Cook eski yillara dayanir benim Tarkan'a olan askimin baslamasi :)
Ama oyle boyle bir ask degil,hani boyle dunyanin en buyuk askini yasiyorum sanir ya insan daha cocukken,iste oyle birsey :)
Anlatsam yaptiklarimi,sayfalar yetmez,o yuzden sadece tek bir animi paylasacagim ve gerisini sizin hayal gucunuze birakacagim ;)) Yine seneler seneler once,bir haftasonu Tarkan'in Bostanci Gosteri Merkezinde,hem cuma hem cumartesi hem de pazar oglen konseri vardi. Ben ve benim gibi Tarkan asigi bir arkadasim dusunduk tasindik, e bir gece yetmez ya bize, hem cuma hem de cumartesi aksamina bilet aldik ve pazar oglene artik almayalim,3. konser gereksiz olur dedik...Dedik ama pazar sabahi oldu,evde duramiyoruz,yok yani duramiyoruz,e o zamanlar araba filan da kullanamiyoruz tabii, yalvardik yakardık ailelere ve tekrar konser yerine gittik. Amacimiz bilet alip iceri girmek:) iceri girmek istiyoruz istemesine ama biletler tukenmis, iceri giremiyoruz, nasil yalvariyoruz nasil yalvariyoruz "ayakta izlerim yeter ki beni iceri alin, Tarkan'i goreyim" diye yalvardigimizi hatirliyorum fakat nuh diyor peygamber demiyorlardi ve bizi iceri almadilar...Tam ne yapalim diye dusunurken, mekanın arka tarafına Tarkan'in cipinin yaklastigini gorduk (fark ettiyseniz, cipini de gazetelerden filan görmüşüz,arabayı tanıyoruz yani :P) gercekten de arabadan Tarkan inmesin mi, kendimi kaybettim :) Tam ciglik cigliga uzerine atlayacakken bodyguardlar bizi tutup oteki tarafa ittiler :p hatta hic unutmam Tarkan'in elinde bir elma vardi, bi anda "elmayi bana ver" demeyi dusundum ama diyemedim,o kadar çabuk oldu herşey. O elmanin copune raziydim anlayacağınız, gerisini siz dusunun :))))

İste benimki boyle bir ask hikayesiydi :) Şimdi dusunuyorum da ne kadar cocukca ama ne kadar da yogun :))

Ve aradan seneler gecti ve ben pazar aksami tekrar Tarkan Konserine gittim :)
Nasil heyecanlandim, nasil eskileri hatirladim, nasil garip geldi hersey anlatamam :)
Tek bir hareketiyle, tek bir sozuyle Harbiye Acikhava ayakta eslik etti ona, cigliklar birbirine karisti,e tabii benim çığlıklarım da havalarda bir yerlerde diğerleriyle buluştu ;))

Bildigim tek bir sey var, o da; ben hala cok seviyorum bu adami, her seyini, bakisini, gulusunu, sesini, yurumesini...haa artik o çocukça boyutta degil tabii, daha insani boyutlarda seviyorum ama hala seviyorum, kim ne derse desin; Tarkan benim icin hala, gonlumun birincisi ;)))))

Ve siz de eger hic Tarkan konserine gitmediyseniz, bir kere mutlaka O'nu sahnede izlemelisiniz, demedi demeyin :))))

VE

unutmadan bir not; eğer o elma çöpünü alabilmiş olsaydım, hala saklıyor olurdum :))
emin olabilirsiniz :))



9 Eylül 2011 Cuma

Paris Notları 2

Eveeeet, benim gibi boğazına düşkün birinin, herhangi bir geziden dönüp de, yiyeceklerden bahsetmemesini tarih yazmaz :) Eh hal böyle olunca, şimdi de sıra geldi "Pariste ne yenir?Nerede yenir?" kısmına :))

Biz ilk gece tercihimizi; Le Relais de l'Entrecote 'den yana kullandık... Kapıya vardığımızda, upuzun bir sıra ile karşılaşsak da, yılmadık,azmettik ve o muhteşem soslu eti yerken, iyi ki pes etmemişiz dedik :)
İşte o müthiş sıra ve o güzel soslu et :)




İlgilenenler için, işte bu da web sitesi; http://www.relaisentrecote.fr/


Bir başka gece, Champs Elysees üzerinde bulunan Leon de Bruxelles'e gittik...Eğer midye seviyorsanız, burayı kesinlikle ama kesinlikle denemelisiniz :)





İlgilenenler için işte bu da web sitesi; http://www.leon-de-bruxelles.fr/


Bir öğlen Kong'a gittik... Seine Nehri manzaralı, çok havalı, biraz pahalı mekanda et, tavuk, balık seçenekleri var...Hatta belki hatırlarsınız;Sex And The City dizisinin son bölümünde Carrie de, Paristeyken bir öğlen burada yemek yemişti :)




Ve bu da web sitesi; http://www.kong.fr/



Bir başka öğlen Creperie de Arts'da krep yedik. Eğer krep seviyorsanız, mutlaka deneyin diyeceğim ama bu krep bizim alışık olduğumuz krepten biraz farklıydı. Tatlı ve tuzlu seçenekleri arasından seçim yapmakta zorlanacaksınız :)





Diğer bir gece de J'go'ya gittik. Tipik bir Fransız Restaurantı olan J'go'ya giderken dikkat; İngilizce menüleri yok :) Biz çok zorlansak da, servis elemanları yardımcı olmak için ellerinden geleni yaptılar :)





Ve bu da web adresi; http://www.lejgo.com/


Bu arada şu görsellere de yer vermeden geçemeyeceğim, sizin aklınızın bir köşesinde olsun da, yolunuz Paris' düşerse, buralara da bakmadan geçmeyin :))

İşte çeşitli sandviç ve salataların, macaronların, tatlıların olduğu Fauchon...



Ve bu da meşhur Laduree'den birkaç görsel :))







Ve son olarak tabii ki, eğer Paris'e gitmişseniz, ve eğer Eiffel'e çıkmışsanız, sonrasında Eiffel'e karşı çimlerde şarap içmeyi unutmayın :))




8 Eylül 2011 Perşembe

Back To Manhattan

BUGÜN TAM DA BU RUH HALİMDEYİM...

I'll go back to Manhattan,

As if nothing ever happened.

When I cross that bridge, as if this don't exist.

Have a prince who is waiting,

and a kingdom downtown.

I'll go back to Manhattan,

as if nothing ever happened



Don't have to speak at all.

One look in your eyes,

and I won't have to fall,

don't have to speak at all.



Brooklyn holds you

and holds my heart too.

What a fool i was to think i could live in both worlds.



Don't have to speak at all.

One look in your eyes,

and I won't have to fall,

don't have to speak at all.



I should go back to Manhattan,

It's just a train ride away.

I know nothing about leaving,

but I know i should do it today.



 Eğer kendi kulaklarımla da duyayım diyorsanız, buyrun buraya Tık Tık...








6 Eylül 2011 Salı

Paris Notları 1

Dünkü postumda Paris fotografları ile dolu bir, Paris postu hazırlayacağımı söylemiştim sizlere...Söylemiştim ama nereden başlasam nasıl devam etsem bilemiyorum...En iyisi ben şöyle bir başlayayım da gerisi nasılsa gelir :)

Efendim Paris çok büyük bir şehir. Çok büyük ve çok güzel, çok da romantik bir şehir. Koskocaman meydanları var. O kadar kocaman ki sokakları, caddeleri, yürü yürü bitmiyor :) Bu yüzden şehri metro ile gezmek iyi bir alternatif olabilir. Biz genelde yürümeyi tercih ettik hatta bu yüzden çoğu yere yetişemiyoruz gibi hissetsek de yerin altına girmeye gönlümüz razı olmadı. Yine de metro kullanacaklara bir tavsiye; 10'lu bilet veya 5 günlük sınırsız bilet alıp, ulaşımı daha ucuza halledebilirsiniz,aklınızda olsun ;)

Biz ilk gün havaalanından şehre "Roissybus" ile geldik. Roissybus için havaalanından bilet alıp, şehre kolayca ulaşabiliyorsunuz.Ancak söylemeden geçemeyeceğim;aslında her 15 dk.da bir otobüs gözükmesine rağmen,biz tam 50 dakika bekledik.Hatta neredeyse pes edip taksiye binecektik ki otobüs geldi de binebildik. Otobüs, Madeleine bölgesinde bulunan Opera Binasının yakınlarında bizi bıraktı, otelimiz de zaten Madeleine Bölgesinde olduğu için,otele kolayca vardık ve o gün, şehrin kuzey kısımlarını aradan çıkartalım dedik. Yürüyerek Montemarte'a kadar çıktık. Oradan, Sacre Coeur Kilisesinin olduğu yere ise funiküler ile çıktık. Kilise yüksek bir tepede kaldığı için,şehri yukardan seyretmek de ayrı keyifli oluyor aklınızda olsun ;)
İşte Sacre Coeur Kilisesi;



Daha sonra Sacre Coeur'un arka sokaklara daldık, Place Du Tertre denen bölgedeki sokaklar cıvıl cıvıldı, ressamlar, gezenler, turistler...Kesinlikle görmeden dönmemeniz lazım. Tam oralarda gezinirken bir tren gördük hani şu lunaparklarda olan türden birşey... Sacre Coeur'dan aşağı ise o trenle indik hatta o kadar güzel yapmışlar ki, önemli noktalardan geçerken sağda şu, solunuzda şu var gibi anonslar da yapılıyordu.

İkinci gün, Eiffel'e çıktık. Ortalama 30 dk. kadar bekledikten sonra,asansörle yukarı çıktık. İşte bu da Eiffel'den Paris şehrinin görüntüsü;






Bence Eiffel'den sonra, Trocadero Meydanından Arc De Triomphe'e, oradan da Champs Elyeese üzerinden Concorde Meydanı'na bir yürüyün, Paris'in sokaklarının ne kadar keyifli olduğunu göreceksiniz, o mis gibi havayı içinize çekin,şehre aşık olacağınızdan eminim :))

Bu arada Eiffel, gece bir başka güzel...Her saat başı ışıkları yanan Eiffeli, gece görebileceğiniz en güzel yer; Palais De Chaillot...



Biz 2. gece, Moulin Rouge'a gittik. Çok kalabalıktı ama şov,gerçekten muhteşemdi. O kostümler, danslar, koreografi vs görülmeye gerçekten değer. Yemekli plan yapabileceğiniz gibi, sadece içkili menüyü alıp da, şovu izlemeniz mümkün. İçeriye fotoğraf makinesi almadıkları için ancak dışarıyı fotograflayabildim;




3. gün; Louvre Müzesini gezdik...Müzeye girince şu meşhur Mona Lisa Tablosunun oklarını görüyorsunuz. Sanki herkes oraya gidiyor gibi bir durum var :) Tablonun önünde öyle bir kalabalık var ki, yakınına yaklaşamıyorsunuz, eğer yaklaşıyorsanız da şanslısınız demektir :))


Müzeden sonra, Jardin Des Tuluires'i gezmenizi şiddetle tavsiye ederim. Köpekleriyle yürüyüş yapanlar, yeşilliklerde dinlenenler ile çok huzurlu, kafa dinleyebileceğiniz bir yer. Biz parkta iyice dinlendikten sonra, Les Invalides'i gezdik ve günü bitirdik...

4. gün, yine yürüyerek St. Germain Bölgesine gittik. St. Germen, mutlaka görülmesi gereken bir yer. Latin Quarter olarak adlandırılan bölgeye yakın...Gündüz ayrı, gece ayrı cıvıl cıvıl, kalabalık. Cafeler, restaurantlar, mağazalar...Yok yok ;)



Oradan, şu ünlü Notre Dame Katedraline gittik. İşte Notre Dame;




Oradan da Paris'in ünlü, modern sanat binası olan Center Pompidou'ya gittik;



Daha sonra ise, Pantheon'a gittik...Pantheon da yine aynı bölgede yer alıyor. İçinde birçok Fransız Entellektüellerinin mezarları da bulunan Pantheon da görülmesi gereken yerler arasında...Bu arada,
Sorbonne Üniversitesi de Pantheon'un yakınlarında yer alıyor.Görmek isterseniz eğer, bina, gerçekten de etkileyici görünüyor hatta "ah keşke burada okuyabilseydim" diye düşünmedim dersem yalan olur ;)
Son gün de Marais Bölgesini de gezdik...Bastille, kitapçıların, küçük butiklerin olduğu, sanat galerilerinin bol olduğu bir bölge. Oraya uğramadan, orayı gezmeden Paris'ten dönmeyin sakın ;)

İşte, kabaca bizim gezimizin planı bu şekildeydi :) Az çok kafanızda birşeyler şekillenmiştir diye umuyorum. Ama tabii ki hepsi bu kadar değil. Benim gibi yemeğe düşkün birinin, postunda hiç yemekten bahsetmemesi size de ilginç gelmiştir eminim :P Nedenine gelince; onun için ayrı bir post yapmayı planlıyorum da onun için ;) Çünkü gerçekten çok güzel şeyler yedik, çok güzel yerlerde yedik :) Hepsini paylaşacağım ama bir sonraki postumda...;))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...